Önümde bir yol varmış daha uzunmuş dediler,
Ardımda ise bırakmak zorunda olduğum Affan’ım.
Adımlar atmaya çalışıyorum bana tonlarca ağır gelen gövdemle.
Fakat kendi kendime kurmuş olduğum tüm barikatlar engel.
O an boşluklar ilikleniyor gözlerime…
Ardından kayıp bir duygu oluşuyor içimde, adını bir türlü koyamadığım.
Ve Affan öldü diye çığlık atıyorlar,
Soğuk tenimde ansızın alev alan bir yangın hissediyorum.
Hayır diyorum, Affan yaşıyor!
Boğazımda düğümlü yıllarımızın dünleri var,
Nefesimi içime çekemiyorum…
Bu kez de zamanda takılı kalıyorum baksana gitmeni istememek için bir sebep daha.
Boynumda kurgan misali dolanmış anılarımıza ilişiyor gözlerim,
Sarılı kalıyor boynumda en kör düğümlü olandan.
Canımla cidalim bir iç savaşa dönmüş haldeyken,
Karşımda bir terazi beliriyor.
Bir kefesinde senin kokun yüklü,
Diğer kefesinde ise milyonlarca toprak tanesi.
Kokunu hangi toprak örtebiliyor Affan?
Teraziyi “adil” bilirdim ben oysa,
Hayatımda duyduğum en yalan cümle “hep seninle yaşayacağım” cümlelerinden sonra.
Daha kaç yalan gömecek beni gökyüzüne?
Yorgunluk ve ölüm aynı şey değilmiş demek ki baksana.
Titrek gölgemin ilerlemeye çalışmasından anlıyorum bunu.
Üstümde simsiyah bir çadır, içinde kayıp bedenim.
Kendimi arıyorum fakat karanlık her yer, seçemiyor kendimi gözlerim.
Vakitlerden gündüz aydınlığı oysa…
Senli olan duyguların tümü ensarlığına sığınan birer muhacire dönüştü şimdi.
Senden son isteğim onları geri çevirme Affan,
Bırak bari onlar yaşayabilsin lütfen ölmesin.
Ben senden gitmek istemiyorum çünkü.
Bana yabancı ayaklarımla senle tanıdığım yollarda seni aramaya devam ediyorum,
Tek bir iz arıyorum inansınlar diye yaşadığına.
Bugün de haber yok senden Affan,
Tıpkı dün gibi.
Senin de gideceğini hissedercesine yazdığın son mektuptaki gibi, yaşamaya çabalıyorum şimdi.
Olmadı Affan, çok zorladım kendimi senin istediğin gibi yaşamak için.
Çok denedim ama olmuyor Affan…
Yol alamıyorum bir türlü, Sende takılı kalıyorum Affan, geçemiyorum…