Ben Bir Çınar Ağacıyım | Panik 9.Sayı

Şu çivisi çıkmış dünyada, oksijenin gün geçtikçe tükendiği, insanların özünden uzaklaştığı, yaşadığını zannettiği yerde, hayata tutunmaya çalışıyorum ben de. Kiminin görmediği, kiminin görüp hissetmediği, kiminin ise her geçtiğinde varlığımı yüreğinde hissettiği bir canlı olarak sürdürüyorum hayatımı. Evet, ben bir çınar ağacıyım… Kimi zaman insanların kesilmemem için savunduğu ama ertesi gün varlığımı unuttuğu, kimi zaman ise unutulmayan, değeri daima bilinen bir varlık olarak yaşam buluyorum şu kâinatta… Bakmayın böyle konuştuğuma, şikâyet cümleleri değil söylediklerim. Hem ben kimim ki şikâyet edeyim? Yıllardır burada, aynı yerde yaşıyorum. Köklerim iyice tutundu toprağa, e biraz da yaşlandım. Birçok insan uğradı yanıma. Birçok canlı kondu dalıma, yaprağıma. Bazı kuşlar için yuva oldu dallarım… Bazı böcekler için sığınak oldu gövdem… Bazı kelebekler yapraklarımda yaşama tutundu… Birçok şeye şahit oldum. Birçok kışa, bahara denk geldim. Kış aylarında kasırgalar ortalığı talan ederken tutunduğum toprak yuvam oldu. Yapraklarıma, dallarıma, gövdeme sığınan canlılar kardeşlerim oldular. Zor günleri beraber atlattık. Kimimiz dayanamadı, tutunamadı yaşama, kimimiz direndi zorluklara. Ama hepsiyle de bir gün ayrıldı yollarımız… 

Dedim ya yıllardır yaşıyorum bu kâinatta. Yaşadığım günler kadar şahit olduğum şeyler var. Kimi zaman güzel şeylere şahitlik ettim, kimi zaman görmek istemeyeceğim şeyler gördüm… Ama hissiyatımı hiçbir zaman kaybetmedim. Hafif esen rüzgâra yapraklarımla eşlik ettim mesela. Toprağa tutunurken, gökyüzüne doğru uzanmayı da görev bildim kendime. Çünkü özgürlük benim için tam da bu demekti. Gökyüzüne ne kadar çok yakınsam o kadar çok özgür hissediyordum kendimi. Mutluluğum yeryüzü ile gökyüzü arasında uzanıp gitmekte saklıydı. Bunun farkındaydım… 

Hayatımda birçok güzel şeye şahit oldum. Mesela; bir tırtıl yapraklarımda rengarenk bir kelebeğe dönüştü. Bir kumru, dallarımın arasına yuva yapıp yavruları için sığınılacak, güven dolu bir yer inşa etti. Karıncalar köklerimi yuva bellediler. Ağaç böceklerinin sığınabileceği en güvenli limandım… Sonra bir de insanlar var… Yaz ayının kavurucu sıcaklığında gölgeme sığındılar. Bahar aylarında şiddetli yağmurun etkisini bir nebze azaltmak için dallarımın altında beklediler. Kış aylarında çocuklar yapraklarımın üzerindeki karları görüp sevinç çığlıkları attılar. Gençler kar yağdığında oluşan renk uyumunu görünce gözlerini alamadılar üzerimden. Her mevsim geçerler yanımdan. Kimisi şaşırır yıllardır yaşadığım için, kimisinin umurunda bile olmaz orada bulunmam. Kimisi gelir yanıma oturur dinlenmek, huzur bulmak için, kimisi dertlenir de oturur yanıma farkına varmadan. Kimisi için dilek ağacı oldum yıllar yılı, dileklerini, hayallerini dallarıma bağladılar. Kimisi için ise gerçek bir dert ortağı oldum. Hem yanıma oturanın sesli konuşmasına ihtiyacı yoktu. İçinden konuşsa bile huzur buluyordu yanımda. Yapraklarımın hışırtısı, dallarının gökyüzüne uzanışı, birçok canlının gövdemi yuva bellemesi onun için bir anlam ifade ediyordu. Derdinden azıcık da olsa uzaklaştığı için huzur buluyordu. 

Böyle böyle sürüp gidiyordu hayat, akıp geçiyordu zaman… Ben iyice dallarımı gökyüzüne doğru uzatmıştım yıllar sonra. Köklerim toprakta yerini sevmişti iyice. Kim bilir belki de ömrümün son demlerini yaşıyordum. Ne de olsa çivisi çıkmış bir dünyada sürdürüyorum hayatımı. Hayretle olup bitenleri seyrederken bir gün gölgeme biri sığındı. Geldi oturdu yanı başıma… Belli ki dertliydi. O kadar çok insanla karşılaştım, o kadar çok yüze şahit oldum ki artık gelip geçenlerin dertli olup olmadığını tahmin edebiliyorum. Bugün de dünyanın yükünü omuzlarında taşıyan biri geldi yanıma. Yükü ağırdı, belliydi. Omuzları taşıdığı yükten dolayı kamburlaşmış, yüzünde çizgiler oluşmuştu. Kalbi, mahzun bir çocuğun duygusunu taşıyordu. Evet, mahzun bir çocuk… Hüzünlü olduğu kadar umutluydu çünkü… Yüreğinin çocuk yanını korumayı bilmişti bu kadar acının ortasında… Belki de o yüzden gelip yanıma oturdu, gövdeme yaslandı kışın soğuğunda. Kış aylarında herkes güneşin altında durup ısınmak isterken o gölgeme sığınıp dinlenmek, dinlemek istemişti. İçinde taşıdığı çocuk yanını kaybetmemek için gelmişti. Çünkü biliyordu ki çocuk yanını kaybederse umudu da sönecek. Biliyordu ki çocuk yanını kaybederse anlamı da kaybolacak bir nevi. Çocuk yanını kaybederse hayata, acılara, üzüntülere olan 

tahammül gücünü de kaybedecekti. Bunların farkındaydı. O yüzden ne zaman canı sıkılsa, üzülse, yüreği acısa kendini doğanın kollarına bırakırdı. Yüreğini dinlerken aynı zamanda kâinatın ona kol kanat gereceğinin farkındaydı. Onu sessizce dinleyeceğinin, bakmasını bilirse eğer kâinatın ona çareler sunacağının farkındaydı. 

Değil miydi ki tüm kâinat eşref-i mahlûkat için yaratılmıştı? Değil miydi ki uçan kuşta, boy veren ağaçta, yeşeren otlarda, açan çiçekte insan için ibretler vardı? 

İşte o da öyle yaptı. Kâinatın kollarına bıraktı kendisini. “Ya nasip” dedi yollara düştü. Nasibine düşen dersi bulmaya çalıştı. İlk önce yüreğini dinlemekle başladı işe, içindeki çocuğu susturmadı hiçbir zaman. Hem nasıl kıyılır ki bir çocuğa? O da kıyamadı. Yüreğini dinlerken aynı zamanda kâinatı da dinlemeye başladı. Hemen garipsemeyin, ikisini aynı anda nasıl dinleyebilir diye. “Kalbini dosta açan, mucizelere de açar.” Kâinat da onun dostuydu. Her sıkıntısında sığınabileceği, her mutluluğunu paylaşabileceği, vazgeçemeyeceği bir dosttu onun için. Hem kâinat yüreğinizi daha iyi anlamanıza yardımcı olur. O da öyle yaptı. Geldi, gölgemde dinledi yüreğini, kâinatı. Derdine derman bulabildi mi bilemem ama yanımdan kalkarken daha bir huzurluydu yüzü. Esen rüzgâr yüreğini de serinletmişti belli ki. Yapraklarımın hışırtısı yüreğine bir melodi gibi gelmiş, kara bulutların dağılmasını sağlamış, yüreğinde taşıdığı çocuk yanını derin uykusundan uyandırmıştı. Güzel günler yaşayacağına dair inancı daha bir kuvvetlenmişti artık. Çünkü çok iyi biliyordu ki şu ağacın gövdesindeki karıncalara, gökte uçan kuşa, hafif esen rüzgâra yol gösteren Allah, onun da yolunu gösterecek, onu da hayra ulaştıracaktı elbet. Biliyordu ki nasipten öte yol yoktu. Elinden ne geliyorsa yapıp ondan sonra tevekkül edecekti. Yaşadığı hayat boyunca bunu daha iyi kavramıştı. Allah onu duyuyor ve görüyordu… 

Nasibine ulaşacağına dair inancı tamdı. Acılarının bir gün geçeceğine, yüreğindeki yangının elbet söneceğine dair inancı tamdı. Allah ol der ve oluverirdi. Bunun tam anlamıyla bilincindeydi. Bu yüzden kâinata sığınırdı her seferinde. Allah’ın yarattıklarını, her şeyi mümkün kıldığını gördükçe acılarının geçeceğine, yangının söneceğine, en önemlisi de imkânsız diye bir şeyin olmadığına, Allah katında her şeyin mümkün olduğuna dair inancı daha da kuvvetlenir, silkelenir, kendine gelirdi. Bugün de öyle oldu, silkelenip kendine geldi ve işine koyulmak için kalktı, gitti. Giderken son bir kere arkasına dönüp bana bakmayı ihmal etmedi. Baktı, derin bir iç çekti ve yoluna devam etti. Yürek sıkıntısı neydi bilemem tabii. Hem herkesin bir yürek sıkıntısı yok muydu? Vardı elbet. Herkesin kendine göre bir acısı, bir derdi, bir sevinci, bir üzüntüsü, bir mutluluğu vardı. Bu sebeple kimsenin acısı bir başkasının acısıyla yarıştırılmamalıydı. Ben yaşadığım, görüp gördüğüm yıllar boyunca bunu daha iyi anlamıştım. Her acı taşındığı yüreğe göre bir ağırlık kazanıyordu. 

Evet, ben bir çınar ağacıyım. Burada, yanımda, yöremde olan her şeye şahit oluyorum gün be gün. Kimi acılarını paylaşıyor benimle, kimi sevinçlerini. Nasıl ki karıncalara, kuşlara, kelebeklere, ağaç böceklerine yuva oluyorsam, insanların acılarına, sevinçlerine de yuva oluyorum. İnsanlar bunu fark etmese de taşıyorum hepsini içimde. Bana emanet edilen ne varsa koruyorum hepsini. Olur da bir gün şahitlik ederim, bir yüreğe şifa olurum diye. 

Evet, ben bir çınar ağacıyım. Kimi zaman bakılan ama görülmeyen, kimi zaman değer verilen bir çınar ağacı… Hepinizin duygularına şahitlik eden bir çınar ağacı… 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz