Ömrüm artar sana baktıkça perestişle benim
Cânımın cânı mısın rûhum musun şûh-i şenim”
Sizlere anlatacak bir hikâyem, hikâyemiz var.
Ben Butimar, denizin efsanevi sevdalısı, boz kanatlı, mavi gök ile mavi denizin arasında uçan bir kuşum. Pek özgür olduğum söylenemez denize tutsak sayılırım bir nevi. Kimisi için de sadece bir kuşum. Bir yuvan var mı diye sorarsanız- ne bir ağacım ne de üzerine konduğum bir dalım var- ama bir bahir sevdam var. Benim sevdamı siz de görün istedim. Görme kabiliyetimin sınırlarını zorladım. Şehrin ışıklarını görmek tamamen bir boşluğu doldurmak için var. Işıklara aldanmam. Benim sadâkatim gördüğümedir, duyduğumadır, hissettiğimedir. Bir bahr-u yârim var dedim ya.. Dalgalar kayalara değil kulağıma çarpar mesela. Hiç duymadığım fakat aşina olduğum bir şarkı bestelenir kulağımda serin esintisi tüylerimi havalandırır. Görmezsem sevdalı saymam kendimi. Gördüğüm beni farklı kılmaz ondaki farkı görmüşümdür ben sadece.
Diyorlar deli pek suskun hâlime. O hâlde nasıl yaşamalı? Nasıl ölmeli? İki soru arasına sıkıştırdığımız bir hayat var. Ölmeyi istemeyen lakin ölümü bekleyerek yaşayan insan. Planlar, gerekli görülmüş dünyevi her şey birtakım şeyler işte, böyle yaşamayı uygun görmüşler kendilerince, görmeyi akıllarından bile geçirmeyerek yaşamak istemişler. Yaşamak için uçmuyorum ben. Varmak istediğim o yere varmak için. Kanat çırpmalarım denizin dalgasına karışsın diye. Belki beni böyle duyar. Nasıl yaşamalı daha bilmem. Nasıl öleceğimi bilirim sadık ve suskun hâlde, yine bir yudum almadan. Nasıl öleceğimi bilirim de bir insanı bilmem. Hikâyemizin asıl kahramanını.
Gelelim hikâyemize. Benim hikâyemi bilmeyen kalmadı sanırım. Bizim hikâyemiz de ise her şey bir bekleyişle başladı. Galip gelmeyi, yenilgiyi, mutlu olmayı, bir bankta oturup gelmesini bekledik kimin gelmesini istiyorsak, kiminiz benim gibi denize bakıp bekledi belki uzaklardan limana bir gemi yanaşır da içindedir o beklenen. Bekleyişler beklentileri getirdi beraberinde. Mezarlıkta bekleyenin de bir beklentisi olmuş mudur acaba? Hiçbir şeyi beklemedik insanlığımızı beklediğimiz kadar. Hâlimizden şikâyet etmedik ama yaşadığımız şehirden şikâyetçi olduk beğenmedik kalıptan kalıba soktuk bırakın şehri komşumuzu sevemez olduk çünkü kendimizi beğenmiş olduk. Fotoğrafları ayrıca beğendik, bir fotoğrafta mana aramaya başladı herkes belki de anlık zaman dilimlerinde yaşamak istedik sadece, oysaki anısı kalsın demiştik çok zaman önceleri ama anlık oldu işte. Aynı renkte olursak –anılık bir albüm- oluştururuz belki. Aynı zamanda farklı mekanlar farklı insanlar genci, yaşlısı, beşiğinde uyuyan bebek, iyisi, kötüsü, çocukluğunu yaşayamayan çocuk, uykusunda öldüğünü rüya sanan çocuk sen de nasıl ölmeli bildin mi benim gibi? Ama ölmeyi beklememiştin çat kapı gelseydi insan uyandırırdı seni mutlaka. Ondandır benim bu suskunluğum. Sende gördüğümü de denizde gördüm ondandır benim bu sevdam.
Şimdi kaybolan zamanda mı aramalıyız insanlığı, tahta merdiveni evin damına değil de zamana dayasak daha çabuk varır mıyız insana, insanlığa. Hasretlerin en büyüğünü yaşıyorken vuslata erme yaşını çoktan geçmedik mi? Bildiğimden söylemiyorum, gördüğümden söylüyorum bunları. Mütevazı hayatlarımız olsun istedim yağmur yüklü bulutlar gezinmesin evlerin çatısında, merhamet üzerimizde hâlâ sıcakken sıyrılalım istiyorum kaoslardan, acı gerçeklikten, her mevsimi tadında yaşayalım bakarsınız denize birlikte seyre dalmışız, yağmur sonrası pencerede oluşan buğuya güneş çizelim içimiz ısınır, en büyük hüznümüz yağmurda ıslanmak olsun, karın yağışından sonra yazın ilk adımı olan baharın gelmesine sevinelim, zihnimde tasavvur bile edemediğim pejmürde hayatları salıverelim dahası birbirimizi görelim istiyorum. Görebilirsek eğer kimsin sorusuna insanım cevabını düşünmeden veririz.
Diyor merhaba! Bir hayli uzak bir sokağın başında. Kimsin dememe kalmadan dökülüyor kelimeler ağzından. Ağzından çıkanları kulağı da duyuyordur inşallah. Buralara nasıl geldiğimi şaşırmış olacak ki bir an susup kalıyor karşımda. Bir benzerlik yakaladım ikimizin adına pek bir suskunlaştı benim gibi. Serzenişlerime kulak vermiş merhabasından sonra anladım bunu. Bu kez her şey farklı olacaktı. Rüzgâr bile farklı esiyor deniz esintisi gibi. Binlerce martının sesi kulaklarımda sanki, falanca çiçeğin sapından tutmuş öne doğru uzanmış bir çocuk var uzaklarda, o da mutlu bir o kadar umutlu. Kimsin dememe kalmadan çıktı karşıma insan! Bir adı olmalıydı ama bize insan kalsın.
Ben Butimar, bir bekleyişle başladı hikâyemiz, bir de beklerken gördüm sevdayı, müthiş bir acı hissediyorken geldi beklenen ansızın. Merhaba diyerek.. Sana da merhaba benim bahir sevdam.