Zamanın irdelenme serüveni çok eskiye dayanmakla birlikte bugün zaman denince literatürde en fazla referans alınan çalışmalardan başlıcaları Galileo’nun görelilik kavramını ilk olarak 16. yy.da ortaya atmasının ardından bu kavramı Newton’ın hareket yasalarına göre ve uzay zamana göre açıklamaya çalışması, derken hemen herkesin adını duyduğu -pek anlamlandıramasa da- kavramsal olarak bildiği Albert Einstein‘ın görelilik kuramı diyebiliriz. Bunlar zamanı bilimsel olarak anlamlandırma ve çözümleme çabalarından sadece birkaçı.
Nesnel bir tanımlamayla zaman “ölçülmüş veya ölçülebilen bir dönem, uzaysal boyutu olmayan bir süreklilik” şeklinde ifade ediliyor fakat bu nesnel tanıma bakarak bu tanımın ancak kitlesel olarak zaman olgusuna giydirilmiş bir palto olduğunu görürüz zira tarihi süreç içerisinde zamanın tanımının ve dahi işlevinin bile değiştiği yadsınamaz bir gerçek.
İnsanoğlu için henüz yerleşik hayata geçmeden hatta daha da geriye gidersek mağaralarda ve avcılık yaparak yaşamını sürdürdüğü dönemdeki zaman kavramı ile günümüz zaman kavramının örtüştüğünü söylemek mümkün değil. Bizlerin bugün aynı tarihsel zaman içerisinde bile zamanı algılayışı değişkenlik gösteriyorken aksi düşünülemezdi elbette. İster kütle çekiminin zamanı yavaşlatabileceği veya hızlandırabileceği gibi nesnel ve bilimsel tezler olsun ister “zaman su gibi geçti” gibi oldukça öznel bir deyimle ifade edilsin bilinen bir gerçek var ki zamanın içinde bulunduğumuz haleti ruhiyeden bağımsız olmadığıdır.
Einstein‘ın izafiyeti tanımlarken dediği gibi “elinizi bir dakikalığına sıcak bir fırının içine sokun, sanki bir saatmiş gibi gelir. Güzel bir kızla bir saat kadar zaman geçirin, bir dakikaymış gibi gelir.” Hâl böyleyken bizler zamanı dünyanın kendi etrafında yahut güneşin etrafında ne kadar yol kat ettiği ile ya da kolumuzdaki saatin mekaniğinin titreşim sayısıyla değil ancak üzerimizdeki ağırlığıyla ölçebiliriz.
Yaşamın bizleri hemfikir kıldığı ortak bir nokta varsa o da zamanın dar olduğudur. Üstat Turgut Uyar’ın Vaktin Çağrısı’nda dediği gibi;
“şimdi burada kar yağıyorsa her yerde yağıyordur ve vakit dardır, su geçirmez çizmeleri de vardır aman vermez yıldırım çekenleri de ve polisleri, polisten kaçanları ve düzgün cümle yapanları anayasaya giriş, felsefeye başlangıç ve statik okuyanları ağaç okşayanları, ekmek dilimlemeyi ve yemeyi sevenleri -arada bir ateş gibi yakıp geçmeden tarihin kundurası- mevsim sonu ucuz satışları, indirimli fiyatları ve hiç düşlemeden bir incir ağacının bütün bir yaz süren denizli rüyasını doğduğu yerin yitik anısını bulduğunu sanarak sevenler vardır dördüncü boyuta göre bile vakit dardır”
Yağmur ÖZKAN