Hakkında pek fazla bilgiye sahip olmadığımız bu gizemli kişi, 1974 yılında İngiltere’nin Bristol şehrinde doğduğu tahmin ediliyor. Tahmin diyorum çünkü onun yüzünü şu ana kadar gören biri yok. Banksy’e bakmadan önce gelin hep beraber bu sanatın ne olduğunu öğrenelim. Kelimenin kökenine bakacak olursak; Grafiti, Yunanca “graphein” (yazmak) kelimesinden gelmiş ve İtalyanca “sgraffio” (karalamak) kelimesinden türemiştir. Grafiti sanatı 1970’li yılların ortasında çıkmış bir akım. Duvarlara sprey boyalarla resim çizen insanlar tarafından oluşturulan bu akım tüm dünyada geniş bir çalışma alanı bulmuştur. Hemen hemen bütün ülkelerin sokak aralarında bir renk cümbüşüne rastlamanız mümkün. Duvarların önünden geçerken bir fotoğraf karesi almayı da ihmal etmeyiz. Grafiti sanatı sadece göze hitap eden değil bunun mesaj verme niteliğinde bir sanat olduğunu da es geçmemeliyiz.
Grafitinin doğumu ise okyanus ötesinde olmuştur. Amerika’da 1960’lı yılların ortasında sosyal hayatta yaşanan değişimlere insanlar bir anlam yüklemek amacıyla sokaklarda bu renkli sanatı yaymışlardır. Sanatın sadece sanat galeri ile sınırlı kalmadığını göstermek amacıyla birçok Aktivist New York sokaklarını bir renk cümbüşüne çevirmiştir. Metruk gri binaları bir tabloya dönüştüren bu insanlar kendilerini “Gerilla artist” olarak nitelendiriyor. Bu sanatın bir Vandalizm olduğunu söyleyen kesim ise çoğunluktadır. Ama sanatı icra eden sanatçılar bunun kapital düzene bir isyan biçimi olduğunu savunmuşlardır.
Köken olarak çok eskilere giden bu sanat, İlk çağlarda insanların mağarada çizdikleri ilk eserler gibi düşünülebilir. Düşünün ki bundan binlerce yıl önce ilkel insanlar kafalarındaki düşünceleri mağara duvarlarına yansıtıyorlardı. Aradan geçen binlerce yıldan sonra bile insanoğlu meramını anlatmak için tekrardan duvarlara bir şeyler çizmeye devam ediyor. İnsanın sosyal bir varlık olduğunu düşünürsek fikirlerin elbette bu zihinlerden doğacağını da bilmek gerekir. Çünkü sanat bir şeyleri anlatmak için var olmuştur. 1940 yıllarında 2. Dünya savaşının patlak verdiği dönemde bir propaganda aracına dönüşen Grafiti sanatı burada birçok Avrupa kentinin duvarlarını meşgul etmiştir. Özellikle iletişim araçları içerisinde çok etkili olan Grafiti, savaşın en büyük kitlesel iletişim aracı da olmayı başarmıştır.
1980’li yıllara gelindiğinde ise artık Pop-Art kendini bütün sosyal yaşam alanında gösteriyordu. Grafiti olayını başka yere götürecek isimlerden biri de şüphesiz Banksy olacaktı. 1990’lı yıllarda çalışma alanı olarak duvarları seçen sanatçı bütün dünyaya etki edecekti. İlk olarak kendi ülkesinde işe koyulan Banksy, Londra ve Bristol gibi metropol şehirlerde sanatını icra etti. Daha sonra tüm dünya sokaklarında Banksy eserlerini görür oldu insanlar. Genelde yaptığı eserlerde hep bir Anti durum söz konusuydu. Savaş, Kıtlık, Kapitalizm gibi genel konuları duvarlara işleyen Banksy bütün okları kendine çevirmişti. Eserlerinde genelde, balon, çocuk, asker, yaşlı, polis gibi imgeler kullanıyordu.
Banksy’nin bilenen en önemli eserlerinden biri ise “Kırmızı Balonlu Kız” adlı çalışmasıdır. Yaptığı bu eser şu ana kadar en çok taklit edilen çalışması olarak kayıtlara geçmiştir. Bu çalışmanın sloganı ise “Her zaman umut vardır!” olarak lanse edilmiştir. Elinde bir balon tutan çocuk ve umutla geleceğe bakmak olarak yorumlanmıştır. Popüler kültürde bile önemli sanatçıların bunu dövme olarak kullandığı görülmüştür. Justin Bieber’in koluna dövme olarak yaptırması gibi..
Kendini sanat teröristi olarak ifade eden Banksy, kültürel başkaldırı olarak yorumluyor sanatını. Özellikle Filistin olayına gözünü yummayan Bansky birçok önemli sanat eserini Orta Doğu coğrafyasında da icra etmiştir. Bunu güzel bir hikâye ile taçlandıralım;
“Banksy’nin dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olarak tanımladığı Filistin’deki duvarların üzerine “Tatil Enstantaneleri” adını verdiği dokuz adet iş bırakmıştır. Bu işleri yaparken yaşlı bir adamla arasında geçen diyalogu sanatçı şöyle aktarır:
Yaşlı Adam: Duvarı boyadın, onu güzel yaptın.
Banksy: Teşekkürler
Yaşlı Adam: Biz duvarın güzel olmasını istemiyoruz, biz duvardan nefret ediyoruz, evine git.”
Batı Şeria’da Utanç Duvarı olarak bilinen ve İsrail tarafından örülen duvarlara resimler çizen Bansky aktardığı bilgilerde ise İsrail askerleri tarafından tehdit ve zorbalık ile karşılandığını ifade etmiştir. İsrail tarafında duvarlara plaj görüntüleri çizerek duvarı tiye almıştır. Kız ve Asker, Beytüllahim, eserinde ise yine bir Ortadoğu gerçeğini gözler önüne sermiştir.
Aktivistliğinin sınırlarını zorlayan Bansky dünya üzerinde birçok önemli olaya da el atıyor. Özellikle Asya’da kötü şartlar altında çalıştırılan işçilere dikkat çekmek adına çok önemli olan çizgi animasyon dizisi ile birlikte çalışmıştır. Simpsons dizisinin 2010 yılında yayınlanın bir bölümünde hiciv sanatının en güzel örneklerinden birini vermiştir.
Bir diğer önemli hikâye ise Bora Özen’in “SOKAK SANATININ GİZLİ SANATÇISI, BANKSY” adlı makalesinde çok güzel şekilde anlatılmıştır.
“Bansky’nin eserlerinden biri olan ‘Çocuk İşçi’ Uzakdoğulu bir çocuğun İngiliz bayrakları dikerken ki halini göstermektedir. İngiltere’de çocuk işçi çalıştırıp fason üretim yapılan skandala yapmış olduğu bir göndermedir bu. Bir gece aniden duvardan çalınan bu eser, sonrasında Miami’de bir açık arttırmada 450.000 pound gibi bir satış rakamıyla alıcı bulmuştur. Bu durum mahalle sakinlerini çileden çıkarmış olsa bile, ‘sokaklar herkesindir’ mantığı ile çalan kişi veya kişiler üzerinde herhangi bir suç duyurusunda bulunulmamıştır.”
Sonuç olarak Bansky aslında tüketim toplumu içerisinde kendini kaybeden insanlara ayna olma görevi görüyordur kendinde. Hızlı ve seri bir şekilde her şeyi tüketiyoruz. Arkamıza dönüp yıktığımız ve zarar verdiğimiz doğaya bakmıyoruz. Sadece bencil bir şekilde egomuzu tatmin etmek için sürekli çılgınlar gibi alışveriş yapıp doğanın pilini bitiriyoruz.
Banksy’nin felsefesini şu düşüncem ile bitirmek isterim. Picasso’nun “yok etme dürtüsü de yaratıcı bir dürtüdür” sözü belki de Banksy’nin yaptığı ve yapacağı sanatı hakkında en doğru cümleler olur.