Nolan sineması diye bir kavram yavaş yavaş sinema literatüründe yerini almaya başlıyor. Kendine has çizgisi ve sinema dili ile seyircileri arasında bir bağ kurmuş durumda. Bu gerek senaryo gerek kamera arkasındaki titiz çalışmasının bir sonucudur. Kendisi bir İngiliz olmasından dolayı onunla çalışanların kendisinin çok disiplinli çalıştığını ifade ediyor.
Tabii burada büyük Hollywood şirketlerinin Nolan’a güvenmesi ve ona büyük bütçeleri teslim ederken gişe garantisini hayal etmeleri ana temel etmenlerden biridir. Büyük bütçelerle çalışan Nolan’ın gişede çakılması durumu stüdyoları pek memnun edecek bir şey değil.
Tabi Nolan bu sınırsız kredinin farkında ve çalışırken de en iyi ekipleri kullanmaya özen gösteren biri. Özellikle senaryo kısmında kardeşi Jonathan Nolan ile çalışıyor ve senaryo gibi büyük risk taşıyan faktörü onun ellerine teslim ediyor. Hakkını vermek gerekirse Jonathan senaryo kısmında büyük işler başarıyor ve filmi bir derece yukarı taşıyor. Tabi ekip sağlam derken bir ismi unutmamak gerekiyor. Oda Nolan’ın eşi Emma Thomas’tır. Prodüksiyon kısmına bakan ve yapımcı olarak karşımıza çıkan Emma harika işler kotarıyor. Nolan kardeşini ve eşini yanına alarak aslında bir nevi kafasındakilerini aktarmayı çok iyi başarıyor.
Filme gelecek olursak film uzay, zaman, bilim gibi herkesin kolayca anlayacağı şeyler olmayan konular üzerinden yürüyor. Solucan delikleri, uzay boşlukları, kara delikler gibi hâlâ bilimin bile bunlara cevap aradığı bir dönemde filmimiz bu sorulara yöneliyor. Tabii senaryo yazılırken gerçeklikten uzaklaşmamak adına Nolan bilim insanlarından yardım alıyor. Kip Thornefizik alanında deneyimli biri ve Nolan onunla çalışıyor. Thorne, astrofiziğe ve yer çekimi fiziğine hâkim bir insan. Filmde kullanılan bilimsel argümanlar aslında gerçeklik payını mümkün kılıyor. Konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum eğer araştırmak isterseniz Thorne bu konuda dünya üzerinde danışılacak en iyi uzmanlardan biri.
Tabii birçok filmde uzay gerçekliği işlenmiştir ama bu denli etkileyici ve epik anlatıma hiç biri ulaşmamıştır. Nolan’ın kafasında canlandırmak istediği ve şiirsel bir dile ulaştırma çabası bambaşka bir boyut. İşin içine sevgi,aşk,dram koyan Nolan bunları harmanlıyor. Bilimi anlatırken aslında sevginin ne kadar önem arz ettiğini bir kere daha dile getiriyor.
Distopik bir evrende insan ne kadar hayatta kalabilir. Artık Dünyamız yaşanmayacak bir hâl almış ve insanlar toz fırtınaları içinde tarım yapamayacak hale gelmiş. Bilim insanları ise çareyi gezegeni terk etmekte buluyor. Yeni bir gezegende yeni insan kolonileri yaratmak ve yaşamı burada sürdürmek için gözü kara kahramanlar arıyor. Ve işte kahramanımız Cooper (MatthewMcConaughey) ortaya çıkıyor. Cooper ailesiyle yaşayan ve hayatını devam ettiren eski bir pilot.
Filmin sevgi teması üzerinden yürüdüğünü belirtmiştik. sevgi teması baba ve kızı arasında geçen diyaloglarda mevcut. Şu güzel repliği de buraya bırakmak gerekiyor. ‘Zaman ve mekânı aşabilen tek şey sevgidir.’ Kızın babadan ayrılmak istememesi ve babanın kızı için bir gelecek kurmak için kahramanlığa soyunması film içinde işlenen detaylardan biri. Yolculuk esnasında karmaşık duygular yaşayan Cooper birçok derin katmandan geçiyor. Gittiği her gezegende hüsran ile karşılaşması aldığı kararları bir kez daha sorgulamasına sebep oluyor. Çocuklarını neden geride bıraktı ve dünyayı kurtarma fikrine neden kapıldı gibi manevi sorulara yöneliyor. Ama son gezegende Dr. Mann (MattDamon) ile aralarında geçen o diyaloglar bence filmin ana fikri diyebiliriz. Özellikle film içinde Dr. Mann’ın okuduğu şiir hala benim zihnimde canlı.
“Gitme o güzel geceye usulca
İhtiyarlık yanmalı ve saçmalamalı gün kapandığında;
Öfkelen, öfkelen ışığın ölümünün karşısında.”
Dylan Thomas’a ait olan şiir filmin en iyi sahnelerinden birinde söyleniyor. Cooper ve Mann arasında geçen diyaloglar ve insanın anlam arayışında ki savaşta söylenen en anlamlı sözcükleri aslında. Sahneyi izlerken Cooper’ın nefes almak için verdiği mücadele ve Mann’in kendini kurtarmak için bencilliğini görüyoruz. Burada tezat bir durum söz konusu iki insan arasında, biri insanlığı kurtarmak için kendi hayatını feda ediyor. Diğeri ise kendi hayatını kurtarmak için insanlığı yok ediyor. İki karakterin bu çatışmasından bencillik kazanmış gibi görünse de umut insanlığın yanında yani Cooper ile devam ediyor.
Film birçok katmandan oluşuyor diyebiliriz aslında. Kurgusal olarak katman katman ilerleyen film birçok zaman atlaması da yaşıyor. Solucan deliklerinden geçen karakterler kendilerini başka bir gezegende buluyor. Bu gezegende geçen saniyeler aslında dünyada bir yıla tekabül ediyor. Cooper her ne kadar genç kalsa da kızı ondan daha yaşlı oluyor.
Oyuncuların performanslarına gelecek olursak MatthewMcConaughey 2013 yılında Sınırsızlar Kulübü filmi ile Oscar’ı aldı. Harika bir performans sergileyen McConaughey 2014 yılında büyük bir beklenti oluşturmuştu. Bilim-Kurgu filmini acaba kotarmayı başarabilecek miydi? Film içinde çok iyi oyuncular olduğu aşikâr Anne Hathaway, MattDamon, Michael Caine gibi usta oyuncularda filmin ana kadrosunu teşkil ediyor. Ama McConaughey doğal oyunculuğuna ayrı bir parantez açmak gerekir. Karakteri resmen sindirmiş ve ona tekrardan hayat vermiş olarak görüyoruz. Filmin tanıtım videolarında ve fragmanlarında görmediğimiz ise MattDamon. Filmi sinemada izleme fırsatı bulduğum için büyük bir şok geçirmiştim. Bu denli büyük bir oyuncuyu filmin sonuna kadar saklamak ise ayrı bir güzellik olmuş. İncelememizin sonuna gelecek olursak, ortaya enfes bir film çıkarılmış. İşçilik senaryo kast ve daha nice özellikler filmi epik bir hale getirmiş. Özellikle sinematografi açısından seyir zevki yüksek bir film karşımıza çıkıyor. İMAX sinemalarında izlemesi daha güzel olan bu filmi bir kere sinema salonlarında deneyimlemek gerektiğini düşünüyorum.
ŞÜKRÜ ASLAN