Limon ağacının hikâyesi neden olmasın dedim kendi kendime. Bir fideyle başlıyor bütün hikâye. Muhakkak fideyi alan kişi ağaç olmasını bekleyecek ve dalların sarı renkle süslenmesini görmek isteyecek. Ne yazık ki bu durum her zaman mümkün olmayabilir.
Şimdi limonun çekirdeğiyle, fidesiyle, ağacıyla, ve kendisiyle tanışma vakti. Saksıda küçük bir fideyken dikiliveriyor karşımıza. Belki heybetli bir ağaç özelliğine erişmeyecekti fakat bahçede yerini aldığında gölgesinin altında biraz kestirmek hiç fena olmayacak eminim. Nihayet limonun hayatımda yer kaplama vakti geldi. Güneş tepedeyken gölgesinin dibinde müthiş limon kokusu ferahlığıyla gökyüzünü izlemek, sonsuz gökyüzünü gözlerime sığdırmak nasıl güzel.. Çekmeseydim kokuyu içime, bakmasaydım gökyüzüne ne yapardım?
Limon ağacı hiçbir zaman çıkmayacaktı aklımdan, gölgesinde uyukladığım bir ağacı nasıl unutabilirdim ki.. Yalın ayak bastığım toprağın rengi parmaklarımın arasında duruyordu. Kahkahalarımın rüzgâra karıştığı zamanları düşünüyorum limon yapraklarının bana eşlik ettiğini duyardım. Ağacın birkaç metre uzağında evim var ama umurumda değil beni saran limon kokusuydu. Karşı koyamadım limon kokusuna.
Siz hiç rüyanızda limon gördünüz mü? Düşlerimde bir limon bahçesinde sürekli gezinmek varken rüyama sadece biri girdi ama kokusunu alamadım. Daha fazla düş kırıklığı yaşayacağımı bilemedim. Uyanır uyanmaz ağaca koştum. Her zamankinden daha farklıydı limonlar. Büzüşmüş, ağzımda bıraktığı ekşiliği sarı kabuğundan anladım bu sefer. Ekşiydi, tatsızdı sanki benimle konuşmaya çalıştı izin verseydi kendimi dallarına bırakacaktım. Belki de limonları dallarından ayırmamı istedi. Yükü ağırlaşmıştı. Derdi bu olsa gerek. Limonları toplarken yaprakların gölgesi yüzüme düştü sonra ellerime en son gölgenin gözlerime düştüğünü hatırlıyorum.
Her mevsim kabul etmedi. Benim onu kabullenişim farklıydı. Kabuklarını kurutup penceremin kenarına koyardım. Kokusu günümden eksik olmasın diye.. Limonu bu kadar sahiplenişim son bulacaktı. Gölgesi koca bir yalandan başka bir şey değilmiş. Beni aldatan kokusu oldu. Ağacı köklerinden ayırmak istedim. Toprağı kirletmesinden korktum ama kirletmişti çoktan. Gözlerime düşen yaprakların gölgesi kör etti beni. Ellerim nerede? Göremiyorum. Çocukluğumu astılar her bir dala hiç acımadan. Annem, babam kapının eşiğinde uzanmış bedenleri. Ah, limon kokan avuçlarımdan öpemeyecekler miydi bir daha? Kuşlar neden bu kadar huysuz? Ağzımdan çıkan kelimeler birbirine çarpıyor. Etrafı saran limon kokusu ferah gelmiyordu bana artık.
Gölgem ağacın gölgesine karışıyor, rüzgar saçlarıma karışıyor, limon kokusunu da saçlarıma sindirmeyi ihmal etmiyor. Yine yalın ayak koştuğum topraklar bu sefer beni içine çekiyor. Dallarda asılı duran çocukluğuma uzanmak istedim ağacın onu bana vermeye hiç niyeti yoktu. Siz söyleyin nasıl unutabilirdim.
Aklımı başımdan alan bir koku nereye gittiysem bırakmadı peşimi. Fotoğraflara bakmak acımı dindirmedi. Ne annem ne babam ne de kuşlar geri geldi. Limon kokusu değil de elma kokusu muydu? Ta kendisi. Elma kokusu karışmıştı limon kokulu hayatıma. Nerden bilebilirdim ki ismimin yazılı olduğu bir mezar taşıyla tanışacağımı.