Günümüzde daha çok 20 TL’lik banknot paraların üzerindeki portresiyle tanınan Mimar Kemaleddin Osmanlı devrinde doğan, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde vefat eden, mükemmel bir sanat anlayışına sahip son devrin verdiği en önemli mimarlarından biriydi. Osmanlı döneminde Mimar kimliği önem arz eden bir kurumdu. Mimarbaşı olursanız ülkedeki tüm imar faaliyetleri sizin elinizin altından geçmesi demekti. Bunun en güzel örneklerinden biri ise Mimarbaşı Mimar Sinan’dı. Osmanlı toprakları içerisinde mimarinin çehresini değiştiren Sinan hâlâ akıllarda yer alan önemli bir şahsiyettir. Kemaleddin ise 19. ve 20. yüzyılın Türk Mimarisinin siluetini değiştirecek bir adam olarak tarihteki yerini alacaktı. Mimar sıfatını sonuna kadar isminin önünde hak eden Kemaleddin bir devrin temsilcisi olacak ve birçok esere imzasını atacaktı.
Ürettiği ve ortaya koyduğu sanat anlayışıyla birçok önemli kavramı hayatımıza dâhil etmiştir. Özellikle Birinci Ulusal Mimari Akımının en önemli figürlerinden biri olan Kemaleddin aslında üretmekten ziyade bir sanat anlayışı ortaya koymak istiyordu. Giderek kendini kopyalayan ve Batı’dan aldığı mimari tarzı kendine düstur edinenlere bir başkaldırıydı onun hikâyesi. Tabii konu ile ilgili bu sözleri de dikkate almak gerekir:
“Zavallı İstanbul! Son düşüş devrinde imar adı altında ne cahilane, ne zalimane yıkıma uğradı… Üçüncü Selim´den sonra, eski Türk sanatının incelik ve temizlikle milli ruh doğuran eserleri takdir edilmedi; Batı tesiri altında batının bakış açışıyla kabalaşma başladı… Asırlar içinde gelişe gelişe yüzey süslemesinin en kıymetli eserlerini üretmiş olan koca bir sanat birikimi çirkin görülmeye başlandı ve neticede milli sanatımızı yitirdik. Ziyan ettik, koruyamadık… Batı’nın seri imalatçıları karınlarını şişirdiler ama aklımız başımıza gelmedi… Hatta onların memleketimize döktüğü ruhsuz tek tip yapılar gözümüze güzel görünmeye başladı. Sonuçta bu surette iktidarsız ve cahil halde kaldık…”
Mimar Kemaleddin 1870 senesinde İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Küçük yaşta aldığı tâlim ve terbiye ile mimarlığa ilgi duymuştur. 1891 senesinde okuduğu dönemde 1’incilik ile bitiren Kemaleddin aynı okuldaki ünlü mimar August Jasmund’un asistanlığına atanır. Böylelikle artık mimarlık onun için vazgeçilmez olacaktır. Çünkü 1895 senesinde hocası Jasmund desteği ile devlet bursuyla Almanya Berlin’deki “Charlottenburg Teknische Hochschule” eğitim almaya gidecektir. Ve burada göreceği eğitim sayesinde birçok önemli sanat görüşlerini inceleme fırsatı bulacaktır. 1900 senesine gelindiğinde ise Kemaleddin artık İstanbul’a kesin dönüş yapmıştır. Hocası Jasmund artık İstanbul’da eğitim vermiyordur, onun yerine Kemaleddin Mimarlık dersleri vermeye başlar.
Artık Mimar Kemaleddin edindiği bilgileri İstanbul’da kendi insanına aktarma fırsatı bulacaktı. Batı’da gördüğü eğitim sayesinde kendi öz milli bir sanat görüşünün olması fikrine kavuşmuştu.
”1909’da II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi üzerine İttihat ve Terakkî Partisi’nin üyesi olan Halil Hammâde Paşa Evkāf-ı Hümâyun Nezâreti’nin başına geçti, buranın başmimarlığına getirilen Kemâleddin Bey de yeni kurulan İnşaat ve Tamirat Müdürlüğüne tayin edildi. Bu dönemde bazı külliyelerin yanı sıra birçok cami ve mescidin onarımını gerçekleştirdi. 22 Mart 1910 tarihinde Rusya tarafından kendisine ikinci rütbeden Saint Ilyatislas nişanı verildi.” Asıl değinilmesi gereken bir konu varsa o da Birinci Ulusal Mimari dönemidir 1908-1930 yılları arasında etkin bir şekilde kendini gösteren bu mimari dönem, aslında Osmanlı topraklarında doğmasına rağmen yeni kurulan Türkiye Cumhruriyeti’nde kendine büyük saha çalışma alanları bulmuştur. Özellikle yeni başkent olan Ankara’da birçok mimari eser kazandıran Kemaleddin, Başkentin yeni çehresine de katkıda bulunmuştur.
Mimar Kemaleddin İstanbul’da da önemli eserler vermiştir. Özellikle İmparatorluğun sön dönemlerine gelindiğinde yeni akımlar yeni görüşler ortaya çıkmıştır. Avrupa’da aldığı eğitimleri yeni ile bağdaştırmaya çalışan ve ortaya eklektik bir eser bırakmak isteyen Kemaleddin. 4.Vakıfhan eseri bunların en güzelidir. Neo Klasik tarzda eser vermeye devam etmek istesede Dönemin Meşrutiyet anlayışı buna birçok kez karşı çıkmıştır ama eleştirilere kulağını kapatan Kemaleddin eserlerini vermeye devam etmiştir.
Savaş bütün heybetiyle yıkım getirmiş ve İstanbul artık kaybetmiştir. İttihatçılar Ülkeyi terk etmiştir. Evkaf-ı Hümâyun Nezâretindeki görevine de son verilen Kemaleddin, Üniversitedeki görevine geri döner. Mimar Kemaleddin’in İstanbul için tasarladığı son eseri ise Laleli’deki Tayyare Apartmanlarıdır (1919). Ve daha sonra 52 yaşında İngiliz yönetiminin eline geçen Kudüs’te Mescid-i Aksanın restorasyonu için Kudüs Müftüsünün daveti ile oraya gider. Yaptığı başarılı çalışmalardan dolayı İngiltere’de Krallık Mimarlık Akademisine Şeref üyesi seçilir.
Mimar Kemaleddin birçok yeniliğinde öncüsü olmuştur. Özellikle kendi çağında yeni bir meslek dalı olan fotoğrafçılığa da merak salmıştır. Birçok önemli eserleri tek tek gezip onları fotoğraflamış ve bunları bir dernek kurarak mimarlık adına analiz etme şansı da bulmuştur.
Büyük bir estetik zevke sahip olan Kemaleddin birçok önemli eseri şu an hâlâ ayakta durmakta. Batılılaşma adı altında mimari eser verilen bir dönemde, kendi köklerinden kopmayan Mimar Kemaleddin eski ile yeniyi harmanlayıp eserlerinde bunu hissettirmiştir. Arkasında muhteşem bir mimari eser bırakan Kemaleddin bu sözleri ile yazımızı sonlandıralım : “Taşa, gönülden bir şey koymazsan, heykel olmaz, yapıya tarihin içinden bakmazsan, eser olmaz!”