Röportaj / Müfit Can Saçıntı

SORU 1: 

Oyunculuğunuzun yanında yönetmen ve senaristsiniz. Kamera arkasında mı kamera önünde olmak mı daha keyifli? 

Kamera arkasında olmak daha tatmin edici çünkü kararları sen veriyorsun. Mandıra Filozofu’nun ilk bölüm filminde, filmin başında bir çocuk vardı bir şeyleri haber verip bütün köyü göstermişti. Çocuk, filmi çektiğimiz Çökeltme köyünde yaşayan on yaşlarında biri adı Nevzat… İki gün çekim yapacaktık. İlk gün geldi mükemmel bir şekilde rolünü yaptı. İkinci gün de geldi, gel yanıma otur Nevzat büyüyünce ne olacaksın diye sordum.  

“Hocam, ben dün gelene kadar oyuncu olmak istiyordum ama geldim sizi gördüm, fikrimi değiştirdim yönetmen olmaya karar verdim” dedi. Ben tabii böbürlendim ve dedim ki; vay be nasıl bir yönetmenim ki şu küçücük çocuğu etkiledim hem de ilk yönetmenlik deneyimimde. Peki neden Nevzatçığım? diye sordum. Nevzat; “dün geldim baktım, herkes çalışıyor sen oturuyorsun o yüzden yönetmen olmak istiyorum” dedi. Tabii böyle keyifli bir tarafı var. Sonuçta ağır sorumluluk alsan da başkalarını dinlesen de son kararı sen vermiş oluyorsun. Günahıyla sevabıyla senin kararlarından çıkmış bir film oluyor. Ama bana sorarsanız keyif anlamında oyunculuk daha keyifli benim için. Çünkü kendimi oyuncu olarak görmüyorum dört filmde oynadım ama bu oyuncu olduğum anlamına gelmez. Oyunculuk yaptığım anlamına geliyor, şöyle ki dört çeşit yemeği de yapabiliyorum ama dört çeşit yemek yaptım diye ben masterchefim diye ortaya çıkmıyorum. Ben öyle olduğu için de bir oyuncunun ağır sorumluluğunu üzerimde çok hissetmeden, aaa bu filmde kendimi aşmam ve başka bir karakter yaratmam lazım diye düşünüyorum. Oyunculuktan, bir çocuğun evcilik oynarken aldığı haz kadar keyif alıyorum. 

SORU 2: 

Oynadığınız bir karakterle tanınıyor olmanın iyi ve kötü tarafları neler? “Mandıra Filozofu” olarak tanınmak bazen can sıkıcı olmuyor mu sizin için? 

Kötü yönü yok, tabii ki onunla tanıdılar. O karakterin adıyla tanıyorlar, sesleniyorlar. Beni böyle tanımalarında onlara bir kusur yükleyemem. Magazin basınında kendi adımla yer alsaydım beni öyle tanıyacaklardı. Belki de işimle tanınıyor olmam iyi bir şeydir. Türkiye’de maalesef isimleriyle tanıdığımız insanların pek çoğu magazin basınında yer alarak isimlerini ezberlettiler bize. Ve maalesef magazin basınının dışında kültür sanat basın muhabirleri, köşe yazarları o kadar popüler değil. Bu ülkede koskoca Kemal Sunal belki de gelmiş geçmiş en şöhretli insandı, ama İnek Şaban diye tanınıyordu. Beni de Mandıra Filozofu olarak tanımalarını normal görüyorum. Hatta aaa siz Mandıra Filozofu değil misiniz diye soran var. 

SORU 3: 

Bir film ya da karakterin insanlar tarafından sevilmesi neyle alakalıdır? 

Senaryo tekniklerinde özdeşleşme diye bir kural var. Yani seyirci o karakterle özdeşleşirse onu sever. Özdeşleşebilmesi için de onu tanıması ve ortak bir yön bulması lazım. Üç karakterin dilinden çıkan repliklerin, seyircinin de bir anlamda duygusuna tercüman olması gibi, birtakım şartları var… Tek kelimeyle özdeşlik kurması lazım. 

 SORU 4: 

Size göre Türk sinemasının en iyi filmi hangisidir? 

Türk sinemasının benim için en iyi ve en sevdiğim filmi Tarık Akan, Halit Akçatepe ve Kahraman Kral’ın başrollerini paylaştığı “Canım Kardeşim” filmidir. Yılmaz Güney’in “Umut” filmini de çok severim. İtalyan yeni gerçekçiliğin etkisi var gibi görünüyor. Ama sinematografi olarak gerçekten çok başarılı bu fotoğraflar, bu görüntüler nasıl elde edilmiş? diye sormadan geçemiyorsunuz. Ve Metin Erksan’ın  “Sevmek Zamanı” filmi… Bu liste uzar gider. 

SORU 5:  

Kapitalizm hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Kapitalizmin beyin ölümü gerçekleşti. Vicdan ölümü çoktan gerçekleşmişti. Kapitalizm öldü fakat gömen yok. Şu an bizim 2009’dan beri bütün dünyanın yaşadığı kriz değil bir sistem krizidir. 2019’dayız hâlâ da Fed’ten açıklama bekliyorlar. Amerikan Merkez Bankası faizleri arttırdı mı? Arttırmadı mı? Eğer arttırırsa kriz geçmiş sayılacak ve on senedir de arttırılıyor kriz de geçmiş kabul edilmiyor. On sene süren bir ekonomik kriz olamaz. Kriz dediğin şey bugüne kadar hangi senede yaşandıysa onunla meşhur. Amerika’da kriz en fazla bir sene sürer bir senede toparlanır. Kriz dediğin şey kalp krizi gibi. Bir kriz gelir kısa bir süre sonra ya kurtulursun ya ölürsün. Şimdi on yıl süren bir kriz olabilir mi? Bu sistemin krizi şu an sistem tıkandı. Birtakım karar vericiler de ne yapacağını bilmiyor ve şu an top çeviriyorlar. 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz