Bazen öyle olur, olaysız dağılırız.
Bir yere kadar gelir ve bir kibrit çakar, kapı tıklar, lamba yanar. Durur ve dağılırsın öylece. Olaysız. Olaysız dağılmak daha acıdır. Bir şey olmamıştır çünkü. Sebep yoktur, durum yoktur, davalar sonuçsuzdur.
Uzun sürmüş bir yoldaşlığın bitmesi gibi bir halsizlik. Düşe kalka, koşa yaza bir yolun bitmesi gibi bir suskunluk. Kalpten boğaza bir düğüm, yutku yutku bir sıkışıklık gibi. Hani konuşurken sesin çıkmazcasına, dilin hareket etmekten çekinircesine, zihnin düşünmeye üşenircesine, kalbin hatırlamaya incinircesine hâli var ya..
Bir insanın olaysız dağılması böyledir efendim. Böylesine bir boğum. Bakar görmez, konuşur duyulmaz, uyur fakat uyanık gibi… Koşup varmamak, ağlayıp dinmemek, alevler içinde bağırmamak gibi…
Olaysız dağılmak, çarpıcı bir cümleye başlayıp yüklemini getirmemek gibi.
Sınıra kadar gelip karşıya geçmemek, mükemmel bir şarkıyı nakaratında kesmek, çok susamış bir halde koca şişeden bir yudum su içmek gibi.
Olaysız dağılmak efendim, zirveye ulaşıp atlamak gibi.
Hayır anlatamadım.