Röportaj / Ömer Tuğrul İnançer

SORU 1:

Çocukluğunuzun bir evresinin Mardin, Midyat ve Nusaybin dolaylarında geçtiğini biliyoruz. O zamanlardan hatırınızda kalan ya da size anlatılan bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

4 aylıkken babamın görevi münasebetiyle rahmetli orman mühendisiydi. Önce Bingöl ve Kiği’ye, sonra aşağı yukarı bir sene sonra ben bir buçuk yaşlarındayken Mardin ve Midyat. Mardin’de kalmışız babam Nusaybin’e gitmiş gelmiş çok şey değil dolayısıyla hiçbir hatıram ve tanıdık bir şey hatırlamıyorum. Fakat rahmetli annem evde temizlik yaparken başını bir değişik şekilde örterdi tozdan korunmak için evde yemeni. Onu Mardinli hatun hanımdan öğrendim o hanımın ismi Hatunmuş, Hatun hanım abla. Hatun hanım abladan öğrendim derdi. Sonra seneler sonra bir konser münasebetiyle Ahmet Özhan’la beraber geldiğimizde Ulu Cami’de namaz kıldım. Babama oradan telefon ettim Ben neredeyim? Diye. Mardin Ulu Camisindeyim. Oturduğumuz ev de Ulu Caminin biraz üstündeymiş babamın telefonda tahminine göre ama canlı hiçbir hatıram yok. Yalnız babam şey derdi.. Temmuz ayında ramazanmış Midyat’ta panayır gelmiş cambazlar falan filan o zamanlar sabit lunaparklar yoktu yani Bursa gibi İstanbul gibi büyük şehirlerde bile bayram yerleri kurulurdu. Salıncaklar, kaydıraklar, tahterevalliler. Beni oraya götürmüş ramazan tabii burada ramazan hem sıcak hem uzun sonra fenalaşmış yere oturmuş bana onları anlatırdı. Benim Midyat’ta tuttuğum oruçlar bana ahiretime yeter diye takılırdı. Anca o kadar hatıralarım var.

Soru 2:

Çağın hastalığı gibi gözüken ve mutsuzluğun ana kaynağı sayılan “monotonluk” tabirine siz ısrarla “istikrar” diyorsunuz. Monoton hayatı istikrarlı hayata nasıl dönüştürebiliriz?

Monotonluk başka şeydir istikrar başka şeydir. Ben monotonluğa istikrar demiyorum. İstikrar başka bir şeydir. Doğrunun devamına istikrar denir. Hiçbir şey icat etmeden efendimizin ( S.A.V.)  buyurdukları iki günü eşit olan zarardadır, manasında olan monotonluk istikrar değildir. İstikrar doğrunun devamıdır. Monotonluğa istikrar demiyorum.

Tabii eğer iki günümüz eşitse tek düze yaşıyoruz demektir. Hem hadise muhalif, hem insan tabiatına muhalif çünkü insan terakki etmek için yaratılmış bir varlıktır. Diğer mahlûkat insan terbiyesiyle insiyakının içgüdüsünün dışında terbiye edilir, eğitilir. İnsan hiç eğitim görmese Allah’ın yaradılışta kendi içine verdiği cevherden dolayı yükselmeyi ve doğruyu bulabilir, nefsine uymazsa. Nefsine uymanın tarifi de kısaca çünkü sizler test çocuklarısınız evet hayır cevabına alışıksınız geniş konuşmaya alışık değilsiniz. Zaten sual sorulduğunda cevaplar alternatif halinde var. Bir tanesini seçiyorsunuz. O cevaplar aynı zamanda birer hatırlatıcı oluyor. Hatırlamak başka bir şeydir, tefekkür etmek başka şeydir. Bu sistem tefekkürü yok etti. Onun için uzun uzun konuşmaya alışık olmadığınız için ben de kısa konuşmaya çalışacağım. Bu kısası yani. Nedir nefse uymak? Menfaatini düşünüyorsa kişi nefsine uyuyor demektir. Bu kadar kolay. Biraz da başkalarını düşünecek. Çok mütekâmil olursa efendim bu kelimeleri biz bilmiyoruz, öğrenin. Bir şey söylendiği zaman bizim anlayacağımız gibi anlat demeyin, anlamaya çalışın, onun için mütekâmili mütekâmil bıraktım. Mütekâmil olduğunda artık kendini hiç düşünmez, hep başkalarını düşünür hale gelir. Hemcinsinin mutluluğuyla mutlu olmak adam olmaktır.

SORU 3:

Gençlerimiz özgüvenli mi yoksa şahsiyetli mi olmalı?

Özgüvenden kastınız ne? Şahsiyetten kastınız ne? Onu bir açıklayalım. Ben her şeyi yaparım demek özgüvense onun adına bizim kitabımızda benlik denir, enaniyet denir, ego denir. Hiçbir insan her şeyi kendi yapamaz. Ben kendi ayaklarımın üzerinde duruyorum veya bazı aile büyükleri vs. kendi ayağının üstünde dur, kimseye muhtaç olma diyorlar. Yaradılışa aykırı iki gözüm. Biz iki ayağımızın üstünde münferit durmak için yaratılmadık. Türkçe’mizin en güzel kelimelerinden biri arkadaş kelimesidir. Sırtını birbirine yaslayacaksın. İşte bu kendine güven özgüven denen meret aileleri bozuyor. Ben kocama muhtaç değilim ben karıma muhtaç değilim. Sen, ben, hepimiz herkese muhtacız. Sohbet etmek için konuşmak için paylaşmak için dayanışmak için yardımlaşmak için hepimiz herkese muhtacız. Kimseye muhtaç değilim demek hayatta yalnız kalmaya aday olmak demektir ve bu adaylık çok çabuk tecelli eder. Lap diye yalnız kalırsın. Başıbozukluğun serseriliğin adı hürriyet değildir. Serseri demek biz Fransızcadaki apaş kelimesi karşılığı kullanıyoruz.  Ser, baş demek. Seri, başı başına bağlı demektir. Yani başına buyruk demek yani disiplinsiz, otoritesiz.  Koyun sürüsünde bile çobanın ve köpeğin otoritesi vardır. İnsanlar nasıl olmalı acaba? Birtakım lafı yanlış anlayanlar diyecekler ki koyun sürüsünde olur ama insanda olmaz. İnsan elbette eşref-i mahlûkat olma itibari ile en yüce varlıktır koyundan misal alır.  Koyun bile bir disiplin ve otorite halinde yaşıyorsa insanın hayli hayli öyle yaşaması lazım. Dolayısıyla özgüven denen şey benliğin yeni adıdır, egoizmin yeni adıdır. Şahsiyet ise taklitçilikten kurtulursak ancak şahsiyet sahibi oluruz. Bu kadar çok taklitçilikle şahsiyet sahibi olamayız. Mimariden kıyafete musikiden günlük adede varıncaya kadar şahsiyetli olmak mukallitlikten kurtulmakla olur. Mesela mimaride Türkmenistan havaalanı dıştan baktığınızda bir Türkmen çadırı şeklinde. İstanbul havaalanı, Mardin, Diyarbakır ve bu civardaki havaalanlarında ben Mardin’deyim Diyarbakır’dayım Urfa’dayım hissini alabiliyor musunuz? Öyleyse o mimari başarısızdır. Türkiye’nin bu zengin mozaiğini yansıtamıyorsak mukallidiz. Bu taklitten kurtulmadığımız müddetçe de şahsiyetli olamayız. Yırtık pantolon giymek modası var. Bir kere sünnet-i seniyyeye aykırı biz Müslüman mıyız değil miyiz? Ona bir karar verelim. Efendimiz yamalı giymiş ama hep tertipli giyinmiş hiç yırtık gezmemiş. Sonra kişi yırtık geziyor veya sakal bırakmıyor tıraşta olmuyor sakalını tıraşsız bırakıyor adına da ne diyorlar onun kirli sakal. Adı çirkin güzel kardeşim kirli sakal. Sakal insanın yüzünde olur  kirli yüz olur mu yahu? Düşündüğün zaman bak neler çıkıyor. Bunların hepsi işte şahsiyetsizlik, mukallitlik. Allah kurtarsın. Kendimizi tanımamız lazım. Bizim hiç kimseden alınacak örneğimiz de yok gidilecek yolumuz da yok. Biz ecdadımızın yolu bize de yeter diğer dünyadaki bütün insanlara da yeter. Hangi medeniyette kuşlar yuva yapsın diye ibadethanelerin duvarına kuşhaneler yapılıyor? Hangi medeniyet vakfında var av hayvanları kar yağdığı zaman, yem bulamazlarsa aç kalmasınlar diye vakıflar var. Ormana adamlar gidiyor yiyecek içecek atıyorlar.  Vakıflar var böyle dünyada ben başka bir medeniyette böyle bir vakıf görmedim ama bizde, şimdi yok. Onun için kendimize dönmekten başka çare yoktur.

SORU 4:

Saygı kavramı, dil inceliği ile tekrar kazanılabilir bir durum mu? Akranlarımıza falanca bey ya da filanca hanım diye hitap ettiğimizde gülünç duruma düştüğümüzü düşünenlerden ne zaman kurtulacağız?

Saygı lazım bir şey değildir. Ben saygıyı sevmem. Benim şahsi fikrim. Saygı bir ritüeldir. Sevmediğin bir insana saygı gösterir misin? Gösterirsin. Mesela birisi söylemeyeyim kimler olduğunu yani işte kaynanaydı hocaydı falan demeyeyim onları da ama saygılı davranabilirsin. Yani saygıda riya vardır ve saygı bir ritüeldir. Senin huzurunda böyle oturmamak saygıdır ama ben seni seviyor isem sevdiğime saygısızlık yapabilir miyim? Bak bize nasıl yanlış öğrettiler biz ant okurduk ilkokulda sabahleyin derse girmeden önce. Küçüklerimi sevmek, büyüklerimi saymak ne kadar yanlış bir şey. Bunu da maarifçi geçinenler bize kakaladılar. Ben küçüğümü sayamaz mıyım? Büyüğümü sevemez miyim? Sadece saygı mı duymam lazım?  Şunu herkes kendine sorsun, ben birini seversem ona saygısızlık yapabilir miyim? Bu kadar basit. Saygısızlık yapmadıktan sonra zaten ona hitap edecek kelimeleri özenle seçersin sevdiğimin gönlü incinmesin diye, gözü buğulanmasın diye üzülmesin diye güzel konuşursun zaten. Lalettayin, birinden bahseder gibi veya lalettayin birine hitap eder gibi etmez. Dolayısıyla konuşma sevgiden sonra gelir. Evvela doğru konuşayım sonra saygı duysun, doğsun, doğmasın saygı lazım değil saygı riyadan ibarettir. Sevgi olsun sevgi. Her derdin devası sevgidir. Doğruyu yapmaktan yanlış yapanlar itiraz ediyorlar diye vazgeçmeyip sebat sahibi olduğumuz zaman, bakın sebat başka bir şeydir, inat başka bir şeydir. Biz sebat sahibi olacağız o gülecek ama her insanda doğruyu ve güzeli bulma cevheri vardır. On defa bey veya hanım deyince on birinde o da bey veya hanım demeye başlar ama sen ilk gülüşte, bana gülüyorlar ben de bir daha yapmam dedin mi kaybettin. İstikrar doğruların devamı ve ısrar ve inat değil sebat. Kendilerine gülsünler onlar, saygısızlığı empoze etmenin anlamı yok ki. Çağırıyor, evin hizmetçisine bile öyle bağırılmaz, bey hanımına bağırıyor veya hanım beyine bağırıyor. Ayvaza mı bağırıyorsun? Evin bahçıvanına mı bağırıyorsun ki o da olmaz da, o evin beyi öteki de hanımı senin karın senin kocan olması o evin hanımı ve beyi olmasını değiştirmez. Karılık, kocalık başka bir şey hanımefendilik beyefendilik başka bir şey. Bunları ayırdığımız zaman biraz zaman ister belki ama bu sualleri sorduğunuza göre bunların eksikliğini genç nesil olarak hissediyorsunuz ki soruyorsunuz bu güzel bir şey Allah güzellikte daim etsin.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz