Gün batmaktaydı, bitmekteydi. Gündüzün kargaşası, telaşı yerini gecenin huzur ve sükûnetine bırakıyordu. Sonbahar gibi bir kış günü yaşanıyordu. Otobüsün cam kenarını zar zor kapmış oturuyorum. Tesiste durunca içtiğim çayın kekre tadı damağımda. Yüzümü buruşturuyorum. Bari dışarıyı seyredeyim diye yönümü pencereye çeviriyorum fakat pencere öyle buğulu ki buğu içerisinde ilerliyor sanıyorum kendimi. İlerliyor muyum ki? Otobüs giderken ve ben kös kös otururken nasıl hareket ediyor sayılırım yoksa fizik kuralları tembeller için de mi geçerli?
Muzdarip olduğum bir durum daha var;
Kitapların dibine gire gire değil aptal kutusuyla bozduğum “vintage” postacı çantamın kahvesinden de koyu olan gözlerimle dünyayı- sanki çok güzelmiş gibi- net bir şekilde görebilmem için taktığım gözlüğüm.
Bir gözlüklünün en nefret ettiği şeylerde gözlüğünün ıslanmasının ilk üçte olacağından eminim. Mola bitiminde her ne kadar koşturduysam da film setinde yalnızca karakterlerin üstüne yağan cinsten hedef almıştı yağmur. Damlaları illaki iz bırakıyor. Kaşımın üstündeki dikiş izleri gibi… Karakteristik duruyormuş(!) bir de bana sor…
Yolu net göremeyince düşündüm de güzellikler her daim zorlukların ardında saklıdır. Sonu güzel biten yollar bundan mütevellit dar, çukurlu kimi zaman dikenli.
Anlatacağım konuyu tamamıyla unutuyorum çünkü birden Müslüm Gürses çalıyor plaktan çalıyormuşçasına.
Sitem ediyorum radyonun cızırtısına beş saniye en fazla… Çünkü sitem ettiğim konu değişiyor. Bu denli duygu yüklü olmamalıydı ya da ben bu kadar duygusal olmamalıydım. “Anlaşılan alışmışım” diyor ardından da “aşk bir dengesizlik işi… Dengeye dönüşen bir sevgi…” ne çok uzak kalmışım bu tuzağa ve büsbütün içine gömülmüşüm.
Otobüs diyordum değil mi? Aşk bir otobüsse ben onu daima son anda kaçıran asla dakik olamamış koşuştururken eşyalarıyla sağa sola savrulan yolcuyum. Yola çıkmaya gönül koymuş yoldaşsız kalıp yayan devam etmek durumunda kalmışım yeniden. Hatta yoldaşım bildiğim otobüsün peşine düşünce sonraki durakların herhangi birinde, herhangi birine yoldaş olmuş. Yoldaş… Sözlüğü karıştırıyorum “yola birlikte gidenlerden birine göre öteki” tanımıyla karşılaşıyorum.
Aynı yola baş koymuş herkes birbirine yoldaş mıdır? Ayrı yola gidenlerin yoldaşlığı olamaz mı? Bir dizi rakamla mı sınırlı mesafeler? Mutlak değer içinde “mutlak” değer veriyor muyuz yoldaşımıza? Yoldaşını seven cam kenarını ona ayırıp yol boyu manzara niyetine onu mu seyreder?
Otobüste camın buğusuna baş harfini yazacağım, elim titreyince kalbi yamuk çizeceğim bir yoldaşım yok. Ben içinde bulunduğum otobüsün şoförüyüm.
Değerli yolcular! Otobüsümüz hareket etmemektedir. Yoldaşıma varana dek!