- “O gün olmasaydı bugün olmazdı” dediğiniz o gün ne olmuştu?
Aklıma gelen beş altı olay var. Ama şu an bulunduğum konum açısından ön plana çıkan ve önemi benim için çok büyük olan olaydan bahsedeyim. Amerika’dan Türkiye’ye askerliğimi yapmak için geldiğim yıllardı, askerliğimin bir dönemi ertelenince tekrar Amerika’ ya dönüp kendi işime devam etmek yerine, Eczacıbaşı Spor Klubü’ne başvurdum. Aydan Siyavuş beni ilk etapta dört aylığına olsa da işe aldı. Sözde dört aylık olacak bu iş süreci Türkiye’de kalmamı ve Türk basketbolunun içine girmemi sağladı. Yani hayatımın gidişatını değiştirdi. Eczacıbaşı’ndan sonra Fenerbahçe’ye transfer olduğumda eşimle tanıştım. E bu olay da baya bir etkili olmuş diyebiliriz yani.
- Beş kişilik bir rüya takımı kuracak ve bu takımı siz yönetecek olsaydınız bu rüya takımının oyuncuları kimlerden oluşurdu?
Wilt Chamberlaın’ı herhalde beşe koyarım. Jordon’ı ikiye çekeyim, Larry Bird üç olsun. Tim Duncan dört olsun. Ama şimdi bütün LeBroncularla ve Kobeciler bana kızacak bu yüzden aralarından birini seçip bir numaraya koymadım. Esasında ikisi de orada olabilir. Ama ikisini de dışarıda bıraktım ki bir ayrımcılık yapmamış olayım.
- Basketbol dışında bir spor dalının spikerliğini yapmış olsaydınız aynı üne kavuşabilir miydiniz? Bu kadar sevilmiş olmanızı neye bağlıyorsunuz?
Başka bir spor dalının spikerliğini yapsaydım herhalde böyle olmazdı diye düşünüyorum. Çünkü hayatımdaki birçok şey gibi o da denk geldi. Allah rahmet eylesin o zamanlar TRT’de müdür olan Çetin Çeki adında vizyon sahibi biri, NBA’ın Türkiye’de bir geleceği olduğunu görmüştü. O zamanlar internet falan yoktu. NBA ve NCA’i canlı olarak izlemiş ve bu birikimi elde etmiş biri olarak beni gördükleri için. Bir de sesimi Türkiye çok sevdiği için o kadar üne kavuştum galiba, nedense onu da anlamış değilim. Ama başka bir spor dalının spikerliğini yapmış olsaydım böyle olacağını zannetmiyorum.
Şimdi Amerikan Futbolu’nu kafaya taktım. Onu Türkiye’ye sevdirmek istiyorum. Çünkü çok güzel bir spor olduğunu düşünüyorum. Çocukluğumda ve gençliğimde oynadım. Oğlum da hem Sabancı Üniversitesi’nde hem de teknik üniversitede oynadı. Yani böyle satranç gibi bir oyun. Türk halkının da çok seveceğini düşündüğüm bir spor dalı. Amerika’da dört beş sene kalmış olup bu oyunun kurallarını, oyuncularını, takımlarını öğrenen ve tekrar Türkiye’ye dönen bütün tanıdıklarım hala sıkı bir şekilde bu sporu takip ediyor.
- Unutamadığınız bir Final Four mücadelesini anlatır mısınız?
Unutamadığım tabii ki Fenerbahçe’nin şampiyon olduğu Fınal Four karşılaşmasıydı. Unutulacak gibi değildi. Çünkü daha önce hiçbir Türk takımının elde etmediği bir başarı elde etmişti. Ama en çok unutamadığım, biraz da benim başımın derde girmesine sebep olan Berlin’de CSKA ile oynanan final maçıydı. Çünkü bir maçta hakemin bir tarafı galip getirmek için bu kadar etkili olabileceğini hiç düşünmezdim. Ve eğer başarılıysam bence bunun ana nedenlerinden bir tanesi bu olayı yaşamış olmam. Hissettiğim olumlu ve olumsuz tüm halleri ekrana yansıtmam. O maçta da yaşadığım olumsuz olayı hiçbir şekilde filtreden geçirmeden olduğu gibi ekrana yansıttım. Helal olsun diyen de çok oldu, rezil spiker diyen de oldu ama o maçı ben hayatta unutamam. Çünkü ailece gidebildiğimiz tek maçtı. Ve kızım Mısra çok sıkı bir Bogdanovic hayranıydı. Maç bittiğinde onun orda saatlerce nerdeyse hüngür hüngür ağlamasını da hiç unutamam. Bu açıdan CSKA maçı olumsuz olsa da benim için unutulmaz bir Final Four maçıydı.
- NBA’deki favori takımınız hangisidir? Sizi heyecanlandıran bir playoff karşılaşması var mıydı?
Bu sene playoffarda iki Los Angeles takımı kapışacaktır diye düşünüyorum. Yani NBA açısından bunun batı yakası finallerinde olması rating ve sansasyon açısından müthiş olur. O serinin hiçbir maçını kaçırmam mesela.
Favori takım olarak da herkes şimdi Milwaukee’ye kayıyor, Antetokounmpo dolayısıyla. Ama normal sezon maçı oynamakla, playoff maçı oynamak arasında hâlâ bir fark olduğunu düşünüyorum. Ve ben Los Angeles serisini kazananın da şampiyon olacağını düşünüyorum. Ama esasında yedi sekiz tane şampiyon adayı takım var. Epeydir olmadığı kadar da çekişmeli bir playoff olabilir bu sene.
- Fenerbahçe’nin Euro Lig şampiyonluğunu ve ligteki başarısının sebebi sadece koç mudur sizce?
Tabii ki koç çok önemlidir. Ama o seviyede bir koçun Türkiye gibi basketbolda Efes’in lokomotifliği dışında herhangi bir büyük başarısı olmayan bir ülkenin kulübüne getirmek için ilk adımı atan ve Ülker Arena’yı yapan Murat Ülker’in başarısı olduğunu söylememiz lazım. Tabii o zamanki yönetimin ısrarla Obradovic’i getirmesi ve Obradovic’in istediği şartları da sağlayabileceğine onu inandırması çok önemli. Obradovic’in bir kere kendini evinde hissedebileceği bir tesisin olması lazım. Bilmiyorum gördünüz mü ama ordaki çalışma şartları çok üst düzey. Obradovıc tabii ki iyi para kazanıyor paraya da ihtiyacı yoktur herhalde ama gönül adamı benim gördüğüm kadarıyla. Ve Fenerbahçe taraftarıyla o ailevi bütünleşmeyi kurabilmesi, onun bence Türkiye’de bu kadar uzun süre kalmasına ve bu kadar başarılı olmasına neden oldu. Ama bu başarının kaynağı sadece Obradovıc’dir diyemeyiz. Çünkü Ülker arena var işin içinde, Avrupa’nın belki de en iyi genel menajeri Maurızıo Gherardını var, Fenerbahçe’nin eski ve yeni yönetimi var, taraftarı var. Yani Fenerbahçe Obradovıc’in etrafında çok güzel bir basketbol ailesi olmayı başardı.
Zaten Obradovıc kariyerinin ilk bölümü basamaklarını tırmanırken genç bir partizanı Avrupa şampiyonu yaptı, ondan sonra gitti hiç kimsenin şans vermediği çok sıradan bir takım olan Badalona’yı şampiyon yaptı. Ondan sonra Real Madrıd’i şampiyon yaptı. Hep böyle basamak basamak yükseldi. Dördüncü kulübü Benettondu ve Benetton’da da kulüp başkanı genel menajeri o dönemde Gherardını idi. Ve onlar tam beş on yıllık bir projeyi başlatmak üzereyken Panathınakos inanılmaz bir teklif yaptı ve Obradovıc kontratım var demesine rağmen Gherardını o kontratı yırttı. “Senin ve ailenin geleceği açısından bu parayı ben sana hiçbir zaman burada ödeyemem sen Panathınakos’a git” dedi. Gidiş o gidiş. Obradovic’in bir aile arıyordu, o aileyi Panathınakos’ta buldu. On üç sene orda çalıştı Panathınakos ‘un eski sevdiği başkanı, takımı oğluna devredince takımla aralarında biraz kopma oldu. Şimdi aynı şeyi Fenerbahçe’de yaşıyor. Altıncı sezonu geride bıraktı, yedinci sezonunda. Yani Türkiye’de bir antrenörün bırakın Obradovic gibi üst seviyede bir ismi, herhangi bir sporda arka arkaya yedi sezon geçireceğini hiç düşünemiyorum. Aydın Örs eski Efes döneminde yedi sezonu bulmuştur. Son yıllarda bugün Türkiye’de sporun geldiği bu noktada hiç öyle bir şey olabileceğini, devamlılık sağlanabileceğini göremiyorum. Bu Bu yedi sezon, Obradovin’in o aradığı aileyi bulduğunun bir göstergesi.
- Rock and roll tutkunuzu biliyoruz, en sevdiğiniz grubun en sevdiğiniz şarkısını öğrenebilir miyiz?
Çok sevdiğim sanatçı var, çok sevdiğim şarkı var ama devamlılığı açısından hepsinin biraz önüne koyacağım bir Rolling Stones var. Çünkü ben Amerika’ya gittiğimde yedi sekiz yaşlarındaydım, Rolling Stones vardı o zaman, şimdi 62 yaşındayım Rolling Stones hâlâ var. O zaman da konser verirlerdi hala konser veriyorlar. Bir Rock and roll grubu için elli küsür yıl aynı noktada kalabilmek bence çok büyük saygı gerektiren bir şey. Bir de şu çok hoşuma gidiyor evet rock and roll grubuydular ama country rock da yaptılar hatta diskoya yakın rock bile yaptılar. Ballad’ları zaten çok ünlü, yani her tür müziği deniyor ve cesaretle albümüne koyuyorlar. Bu yüzden Rolling Stones diyeceğim. Onun hemen arkasından Queen gelir, şarkı olarak da herhalde bohemıan rhapsody. Çünkü bütün tabuları yıkmıştı altı dakika süren bir hit parça, Youtube’da on dakikayı geçerse program seyredilmez olurken bu parçada onu hissetmiyorsunuz. Buna benzer çok şarkı ismi sayabilirim: Beatles’ın “let it be” şarkısı çok şeydir benim için, Billy Joel’un “pıano man’i”, Bob Dylan’in “gımme shelter’i.”
- Mardin’i nasıl buldunuz?
Mardin gez gez bitmeyen bir şehir, çok güzel buldum. Oğlum gelmişti buraya iki gece üç gün kalmıştı birkaç sene önce ve Mardin’e geleceğimi söylediğimde çok beğeneceksin çok güzel bir yer demişti. Gerçekten bozulmaması gereken bir güzelliğe sahip. Sokaklarında yürüdük, böyle dar sokakların, klasik eski binaların olduğu bir yeri kolay kolay bozamazsınız zaten. Dünyanın bazı şehirlerinin turizm açısından keşfedilmesi ve değerlendirilmesi gerektiğini düşünürüm. Mesela buradaki manastırlar Hristiyanların özellikle Amerikalıların akın akın ziyaret etmesi gerektiği bir yer. İnşallah doğru adımlar atılarak dünyanın özel şehirlerinden biri olur Mardin.