Röportaj/ Yazar Ömer Lekesiz

-Ömer Lekesiz kimdir?

-Bundan altımış yıl önce, Yozgat vilayeti Akdağmadeni ilçesi Ozan köyünde doğmuştur.

Altı yaşlarında köyden kopup şehre inmekle, kendisini nerdeyse, Mevlana’nın “Köyde bir gün kalanın kırk gün aklı başına gelmez” sözünün muhatabı sayarak, asla köylü olmayı değil, köylü kalmayı aşmaya çalışmış bir okur-yazardır.

İlk ve ortaöğrenimini Yozgat’ta tamamlamış (1976). Ankara Meslek Yüksek Okulu Kamu Sevk ve İdaresi’ni bitirmiş, kendisi için takdir edilen rızkı kazanabilmek için Ankara, Kırıkkale ve Mersin’de kamuda, özel sektörde memur ve yönetici olarak çalışmıştır.

2001 yılında, İstanbul’a yerleşmekle, çocukluğundan beri süregelen hayalinin gerçekleştirmiş, burada da bir süre aktif iş hayatını sürdürerek emekli olmuş; akabinde dört yıl kadar sahaflık yapmış ve Yeni Şafak gazetesindeki köşe yazarlığıyla birlikte, yıllar yıllar sonra sadece, bidayetinden beri arzuladığı şekilde okumayı ve yazmayı uğraş edinebilmiştir.

1995 yılında yayımlanmış ilk kitabı, Hasan Aycın Çizgilerinden Örneklerle Çizgi Sanatında Dil ve Mesaj adını taşımaktadır. Son kitabı, 2014 tarihli  Sanat Ve…’dir.  

-Kudüs’ten sonra bize Bosna gezimize de mihmandarlık ettiniz, projelerimizi nasıl buldunuz?

-Bosna geziniz, kuru bir seyahat projesi değildi; gençlere komple bir hayat eğitimi sunan ve bunu da eğitim zorlamasıyla yapmayıp, kendi doğal şartlarında hakikatine uygun olarak gerçekleştiren bir projeydi.

Bunu şöyle açabilirim: Seyahat dediğimiz olgu tayin edilmiş bir mekanı ya da mekanları görmekten ibaret değildir. Çünkü görmek, kelimenin tam anlamıyla tüm gözleriyle görmek şeklinde tahakkuk eder ki, bu sebeple de mekanları ve hatta ziyaretin şimdisini aşarak uzun bir geçmişi bugüne taşır.

Dolayısıyla Bosna geziniz, evet, ilk bakışta adına Bosna-Hersek dediğimiz bir coğrafyayı gezmekten ibaret görülse de aslında gezilen Osmanlı’nın Balkan tarihi başta gelmek üzere ondan da önceki zamanlardır.

Gündelik hayata dair pratiklerin öğrenilmesi de ayrı ve önemli bir kazançtır. Seyahat araçlarının keşfi, toplu seyahatin kuralları, yabancı bir mekanda konaklamanın adabı, gurup hareketlerine tabi olmanın gerekleri, sürenin disipline edilmesi… Daha onlarcasını sayabileceğimiz bu pratik bilgilerin (hayat eğitiminin) sağlanması, bu gezinizde benim en çok dikkatimi çeken faydalardır.

Kısaca Balkan geziniz, bir seyahat projesinin içine yedirilmiş mükemmel bir hayat eğitimidir. Düşünenlere, sebep olanlara ve uygulayanlara ayrı ayrı teşekkürü gerektirmektedir. 

-İyi bir yazar olduğunuz gibi iyi bir fotoğrafçısınız aynı zamanda, fotoğraf çekmeye nasıl başladınız?

-İyi bir yazar olup olmadığımı ben bilemem, buna okurlarım karar vereceklerdir. Ama kendi adıma iyi bir yazar olduğumu iddia etmekten çekinmem. Bunu, fotoğrafçılığı da bir tür okumaya dahil ederek söylüyorum. Çünkü fotoğraf çekmek, her şeyden önce görme (dışımızdakileri, şeyleri bilme) terbiyesinde yetkinleşmektir.

Fotoğrafçılığımın başlangıcı planlı seyahatlerimin başlamasıyla eş zamanlıdır. Bundan yaklaşık on beş yıl önce, Müslümanların dünyadaki izlerini (Müslümanların maddi kültürünü) yerlerinde görmeye karar vermiştim. Şükürler olsun, geçen zaman içinde bunu büyük oranda da gerçekleştirdim. Fotoğraf çekmeye bu gezilerin bir tür kaydını tutmak şeklinde başladım ama bu maksat giderek, şeyleri olduklarından daha farklı görme ya da şeyleri (ışık, gölge vb.) farklı fiziki şartların da etkisiyle asıl değişken duyguların belirlediği tarzda tanımaya ve bunları fotoğraf karesi olarak sabitlmeye evrildi. Şimdi de aynı minval üzere devam ediyor.

-Bosna gezimizde sizi en çok etkileyen yer ve olay nedir?

-Yakın coğrafyamızı mümkün olabildiğince birkaç kez görmeye gayret ediyorum, çünkü, o mekanlar her yeni görüşte farklı bir boyutuyla sunuyorlar kendilerini ya da kendim daha farklı boyutlarda görme imkanı elde etmiş oluyorum. Bu zamanda Bosna da tekrar gittiğim coğrafyalardan biridir. Sizin gerçekleştirdiğiniz Bosna gezisine katılmakla, her Müslümanın içinde derin bir acı olarak yaşayan soykırımı bir daha idrak etmiş oldum ve diğerlerinde de olduğu gibi yine toplu mezarların yer aldığı alanlar dikkatlerimin ve ilgili duygularımın en çok yoğunlaştıkları yerler oldu. 

-Kudüs’e sürekli gitmektesiniz, Kudüs’ün sizin için önemi nedir?

-Kudüs, ah Kudüs!

Yaratıldığı kadim zamanlardan beri, yeryüzünde sürekli olarak atan kozmolojik bir kalptir benim için Kudüs!

Bu nedenle geçmişin, şimdinin ve geleceğin hayatını birlikte temsil eder Kudüs! Bu yanıyla Hz. Adem ile başlayıp, Hz. Muhammed’le tamamlanan nebevi tarihin, harf harf, cümle cümle taşlarına kazındığı bir mekandır. Hz. Ömer’in ve diğer Müslümanların ondan miras olarak devraldıkları tevhidi yayma gayretinin en somut gayretidir.

Kudüs de tıpkı Mekke ve Medine gibi İlahi işaretlerin, Vahy’in ve Vahyi taşıyanların zarfıdır. Mazrufu değerli olanın zarfı da değerlidir ve bu zarf ırkçıların, dinsizlerin, zalimlerin tasallutuna maruz kalıyorsa o mazrufa talip olanların onun zarfına da sahip çıkmaları elzemdir.

Bu manda ben kendi halimce bir karıncayım ve Kudüs’ü sıkça ziyaret ederek gücümün yetebildiğini yapmaya çalışıyorum.

-Yeni Şafak başta olmak üzere birçok yerde yazmışsınız ve yazmaya da devam etmektesiniz. Yazarken ilham kaynağınız nedir?

-Yazarken ilhamı gözetip gözetmediğimden çok emin değilim. Belki şiir yazıyor olsam, gözettiğimi söyleyebilirdim. Nesirle meşgulüm ki, nesir yazmak ilk planda aklı ve mantığı gerektirir. Ama ille de bir ilhamdan söz etmemiz gerekirse, hayatın bizzat kendisinin ilham kaynağı olduğunu söyleyebilirim. Güzellikleriylei çirkinlikleriyle, doğrularıyla ve yanlışlarıyla hayatın kendisi, tüketilmesi mümkün olmayan bir gerçekliktir. Ben de bu hakikate yaslanarak hayatın içinden kimi okumalar yapmaya ve bunları yazıya dökmeye çalışıyorum.

-Kendinizi 3 kelime ile anlatacak olsanız bunlar ne olurdu?

-Yaşarken sessiz, bilgi edinirken hırslı, çalışırken düzenli.

-İslam sanatı tabirinin sizdeki çağrışımı nedir?

-Öncelikle tekil değil, çoğul bir tanımdır ve böyleyken de doğruluğu kuşkulu bir tanımdır.

İslam sanatlarının, Müslüman halkların ancak kendilerine nasip kılınabilecek özel görme, anlama ve anlatma gayretlerini, başkalarının istifadesine sunma çabası olması bakımından bendeki çağrışımı da oldukça zengindir.

Müslüman, başta kendisini (en azından insan ve kul olarak tanıma planında) tanıma ve dünya nimetlerinden yararlanma noktasında sanatla uğraşır ve bu yararı diğer insanları da kapsayacak şekilde genelleştirir. Dolayısıyla İslam sanatları insandan ve insan içindir; insanla insanı çağrıştırması bakımından da değerlidir. Çünkü halka hizmet Hakk’a hizmettir.

-“Sanat Bizim Neyimize” kitabınızın yolculuğu nedir, neden böyle bir kitap yazma ihtiyacı hissettiniz?

-Aslında formasyonum esebiyattır ve özel de de öykü türüdür. Bu ilgi üzerinde yaklaşık otuz yılımı harcadım, deyim yerindeyse edebiyattan kazandıklarımı edebiyatın hizmetine sundum. Fakat yukarıda ilk kitabımla son kitabımın adını vermemle de dikkatinizi çekmiştir, benim okuma ve yazma serüvenim gerçekte görme ile görme arasında başlamış, sürmüş ve tamamlanmak üzere gibidir. Bu manada edebiyat sanatın şubelerinden bir şubedir; maliyetsizliği ve fazla bir çaba gerektirmemesi nedeniyle herkesin dahil olabileceği bir uğraştır. Sanat ise geneldir ve dünya görüşlerinin, zihniyetlerin, kültürlerin ayrımlarıyla sentezlerini birlikte içerir. Buna istinaden son on yılda, çalışmalarımı sanat konusuna teksif ettim. Sanat Bizim Neyimize adlı çalışma, hem sanat konusundaki duyarsızlığımızın bir eleştirisi hem de sanatın hayatımızın için değerinin teyidi olması bakımından somutlaştı. Bu kitapla, hem mevcut sanat ilişkilerinin kısmen bir değerlendirmesini (hatta eleştirisin) yapmış hem de yitik kavramlarımızın (türlerimizle birlikte) izlerini ferden bulma denemesini başlatmış oldum.

-Gençlere ne söylemek istersiniz?

-Hayat ucu bucağı belirsiz, ilgileri namütenahi bir gerçekliktir.

Gençlere, bize verilen hayatın sınırlı oluşunu ve ilgilerin (hayattan taleplerin) sonsuzluğunu gözeterek, öncelikle seçim yapmayı öğrenlerini ve bunun sonucunda kendi mizaçlarına, ilgilerine, gayretlerine uygun olan seçimleri gerçekleştirmelerini salık veririm.

Bu manada, bir şeyi iyi yapmanın yolu birçok şeyi yapmamaktan geçer. Örneğin iyi bir okur ve mümkün ki iyi bir yazar olmayı düşünüyorlarsa, bunun insan ilişkilerinde bir daralmayı, yalnızlığı talep etmeyi, hatta ve hatta asosyalleşmeyi zorunlu kıldığını bilmelidirler. Bu hemen her tür seçim için geçerlidir. İnsan için önemli olan her şeyi iyi yapmak değildir ki bu mümkün de değildir. O halde bir ya da birkaç şeyi iyi yapmanın ve bunları insanların kullanıma açmanın yolunu gözetmeleri hem kendileri için hem de sosyal hayata katkılarının iyi nitelikte olması bakımından elzemdir. 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz