Yaşam alanım üç metrekareye sığdırıldığından beri düşünce ufkumun eşsiz güzelliğini tattım. Yığınla insanın etimi kemirmelerine neredeyse müteşekkir olacağım durumdayım.
Kim miyim ben? Fars’ım… Kayboluş içinde, dalgasız okyanuslarda boğulup sığ sularda benliğini tanımlamaya çalışan kişi. Sahi nedir ki kaybolmak? Kayba uğramak mı? Kaybını bulmak mı?
Öteden bakınca nizamı usturuplu fâni bedenimin sahip olduğu ruhu arıyorum. Şaha kaldırıp başımı gökyüzünün sonsuzluğundan güç alarak aralıyorum ruhun kapısını. İçerisi karanlık, bir o kadar dağınık ve izbe…
Karşımda beliren görüntü, yeni yapılmaya başlanmış bir binanın derme çatma iskelesinden pek de farksız değil. İç içe geçmiş yaş tahtalar, düzensiz dizilen ve her an yıkılacakmış gibi duran tuğlalar… Bana döküntülerimi andıran bu tasvirden kurtulmak için celali bir heybetle sesleniyorum ruhumun adına; “Neredesin Fars?”
Eli yüzü birçok insanın hayal kırıklıklarının izleriyle dolu, silikleşmeye yüz tutmuş şekilde beliriyor karşımda. Dehşet içinde sarsıyorum ve sarsılıyorum aynı zamanda. Belli belirsiz simalar, insanvari sözler, ağıtlar, çığlıklar, kahkahalar… Parçalar kopararak benliğimden, dökülüyor dizlerimden aşağı…
Ruhumun her bir kıvrımı kırgın kendime. Olmayacak böyle diyorum. Tüm zaman kavramlarını susturuyorum bir an.
(patlak)
Oturmamış bir duruş en büyük çöküntüdür diyerek karşıma oturtuyorum Fars’ı.
Masanın etrafı evlere şenlik! Bulunmak mı istiyorsun, bulmak mı kendini? Gücü yettiğince eğiyor kirpiklerini aşağı. Kaybol önce diyorum. Bu kayboluşun arasında bulacaksın duru suretini.
Toparlanmak mı istiyorsun, bu dağınıklığı toparlamak mı? Dağıl evvela! Yerle yeksan olsun tüm yarım kalan düşlerin.
Sonra… Sonra ayıkla işte. Hangisi ziyan, hangisi belirsiz ve köhne ise süpür masandan kaleminle.
Dön ve bak sonra. Ne kaldı geriye? Yalınlaştıkça turkuaz berraklığı sarmaya başlıyor etrafı.
Duru bir yalnızlık… Saydamlaştıkça bütünleşiyorum kendimle.
Yıkık dökük suretlerin, anlamsız dağınıklığın yerine kasımpatılarla süslüyorum masamı… Bir hengameden var ettiğim ruhumu yeniden inşa ediyorum şimdi.
Tüylerini diken diken eden o muazzam karmaşıklığın arasında bulduğun varlığını unutma… Ayağına dolanan sarmaşıkları bir bir koparırken izle ellerini. Yüzleş emeğinle.
Aslında tüm bu kayboluş hikâyesi nedendir bilir misin? Varlığımızı tanımlayan sıfatları, yüreğimizi bahara, bahçeye çeviren parçaları uyuşmadığı halde görmek istediğimiz yere nakşetmektendir, vesselam!