Rüya nedir? Uyurken görülen olaylar silsilesi mi? Art arda gelen fotoğraf kareleri mi? Fotoğraf kareleri iseler, peki bu fotoğraflar nerede, ne zaman çekildi ve neden uyurken ortaya çıkar?
Rüya kavramı ve rüyalar binlerce yıldır gizemini koruyan ve hakkında yeni bilgiler edindiğimiz bir kavramdır. Mısırlılar, Asurlular döneminden günümüze rüyanın ne olduğu ve görülen rüyaların ne anlama geldiği üzerinde baya çalışılmış ve yorumlar yapılmıştır.
Rüyalar ilahi bir mesaj mı yoksa zihnimizin bize oynadığı bir oyun mu, ruhun bedenimizden ayrılıp bir yolculuğa çıkması mı, başka bir ruhun zihnimize sızıp bize başka dünyalardan, yaşamlardan kesitler sunması mı, bilinçaltına ittiğimiz duygular ve düşüncelerimizin zihnimizde tekrar ortaya çıkış çabası mıdır?
En son saydığım ihtimal olan bilinçaltına ittiğimiz duygu, his, düşüncelerin ortaya çıkma çabası üzerinde konuşalım isterseniz.
Hayat sadece görüp, duyup yani kısacası beş duyu organımızla şahit olduğumuz yaşantılardan mı ibarettir? Bu yaşantıları kaç yaşında yaşamaya ve kaydetmeye başlarız?
Sigmund Freud’a göre sıfır ve altı yaş arasında benliğimizin çok büyük bir kısmını oluşturacak yaşantılar ediniriz. İlkin ebeveynlerimizden başlamak üzere, tüm yakınlarımızdan uyarıcılara maruz kalırız. Çevremizdeki herkesin bilinçli veya bilinçsizce verdiği tüm mesajları alır, bulundukları tüm hareketlerle benliğimizin şekillenmesinde rol oynarlar. Ama bugün kendimize sorduğumuz zaman sıfır altı yaş arasında neler yaşadığımızı, neleri hatırladığımızı o döneme dair aklımızda pek bir şeyin kalmadığını düşünürüz. Aklımızda kalmamışsa da veyahut kaldığı hâlde hatırlayamıyorsak bunlar o yaşantıların olmadığı anlamına gelir mi? Tabii ki de gelmez. Demek ki hatırlamadığımızı düşündüğümüz yaşantılar kaybolmuyor ve bir yerde kaydediliyor. Sadece sıfır ve altı yaş arasındaki yaşantılarımız değil, bugünler de ve yakın geçmişimizdeki yaşantılarımızın da kaydolduğu bir yer var. Bunun adı bilinçaltı. Çocukluğumuzda ve bugünkü hayatımızdaki bütün duygu, düşünce, his, istek, öfke, arzu, kızgınlık, cinsellik… vb. bütün hislerimizin kaydolduğu, depolandığı bir mahzen var.
Buzdağlarını bilirsiniz. Ne kadar büyük ne kadar devasa dururlar. Peki ne kadarını bilirsiniz? Göründüğü kadarını değil mi? Peki görünmeyen kısımları? Buzdağları yüzde doksanı suyun altında kalan yüzde onu suyun yüzeyinde çevreye görünür? Bilinçaltı da tıpkı buzdağına benzer. Benliğimizin çok büyük bir kısmı dışardan görülmez. Biz bile ne kendimizin neler barındırdığını tam olarak bilemeyiz. Doğumumuzdan bugünümüze dek depoladığımız, içimizde bulunduğu halde keşfedemediğimiz bütün hisler ve istencimiz bilinç dışında bulunur. Çevremizdeki insanlara ve hatta kendimize bile itiraf edemediğimiz bütün hisler, duygular, arzular, kıskançlıklar, öfke, haz gibi duyguları çoğu zaman bastırırız. Ne demektir bastırmak? Bu duyguları hissederiz ama başka insanların yanında bu duyguları ortaya çıkarmanın ve yaşamanın uygun olmadığını düşünürüz. Bu duyguları hissettiğimiz hâlde bu duygularımızı doyuracak kadar yaşayamayız bazen de hiçbir şekilde yaşayamayız ve yaşamayı erteleriz. Ertelediğimiz bütün bu hisler bilinçaltına itilir bir başka deyişle bastırılmış olur. Bazen de bizim bu tür hislere ve isteklere sahip olduğumuzun farkında bile olmayız. Bu da bir tür bastırmadır. Peki bu tür bastırmalar sonsuza dek kilit altında kalır mı? Sırların her zaman ortaya çıkma gibi bir marifeti vardır derler ya. Bastırdığımız her şeyin de bazı günler ortaya çıkma marifeti vardır. Bu bastırılan hisler ne zaman, nasıl ve nerde ortaya çıkabilirler?
Gelgelelim bu hislerin ortaya çıkabileceği elverişli ortamlardan biri olan rüyaya. Biz uyurken bugüne kadar zihnimize ektiğimiz ha iyi ha kötü bütün tohumların hasadını rüyadayken toplarız.
Geçmiş yaşantımızda travmaya sebep olmuş ve olacak olaylar da bastırma yöntemiyle bilinçaltına itilir. Rüyada bu olayların birebir aynısını görüp yaşamasak bile yaşantılarımızdan esintilere şahit oluruz. Bastırmak her zaman kötü bir şey değil. Çünkü zihin her şeyi canlı olarak tekrar tekrar yaşar ve bu girdaptan çıkmazsa hayatta hem yol alamaz hem de var olan sağlığını da yitirir. Akıl sağlımızı, ruh sağlımızı korumak için bir miktar bastırmak da çok önemlidir.
Erich Fromm’un Psikanaliz ve Din kitabına göre psikanaliz, ruhun en ince ayrıntılarına kadar incelenmesine olanak sağlamıştır. Rüyalar, çağrışımlar aracılığıyla, insanların saklı kalmış arzularına ve kaygılarına ulaşmayı başarır. Çevremizdeki insanlara hissettiremediğimiz, çoğu zaman da onlardan saklı kalmasını istediğimiz arzuların dışa vurumu rüyada ortaya çıkar.
Sigmund Freud, Düşlerin Yorumu kitabında rüyaların başka bir dünyadan gelmediğini, aksine kendisini başka bir dünyaya götürdüğünü varsayar.
Çevremizdeki eşyaların yapısı hakkında ancak o eşyaların atomları hakkında inceleme yapma suretiyle bilgi ediniyorsak, rüyalar sayesinde de davranışlarımız ve beynimizin çalışma tarzı hakkında bilgi edinebiliriz. Ve rüyaları kuvvetli bir kaynak olarak görebiliriz. Bilinçaltımız ise bizim kara kutumuzdur.
Günlük hayatımızda hissettiğimiz birçok dürtünün yansıması rüyada ortaya çıkar. Bizim hakkımızda farkında olduğumuz ve olmadığımız birçok duygu, arzu, istek, öfke… vb. konularda bize sinyal verir. Rüyalar hayat filmimizin sadece fragmanıdır. Kendimiz hakkında birçok ipucu verir ve bizi bizle yüzleştirebilir.