Sadettin Ökten’in Medeniyet Tasavvuru Üzerine | Panik 8.Sayı

Sadettin Ökten medeniyet tasavvurunu; kimliği üzerinde düşünen toplumların, parça parça yaşadıklarını bütünlemeye çalışan zihinsel bir yaklaşımla açıklar bize. Bu zihni yaklaşım içerisinde iç donanımlarımız olan; geçmişimiz, içgüdülerimiz, aklımız, duygularımız bir de vicdanımız var. Bir manada biz bunlarla karar veriyoruz ve bu kararlarımızı irademizle eylem hâline dönüştürüyoruz. Hukuk sistemi gibi kurallı sitemlerde kararların belli prosedürlere göre verildiğini biliyoruz ama hayat karşısında sergilediğimiz tutumlara neye göre karar verildiğimizi henüz bilmiyoruz. Sadettin Ökten’e göre Medeniyet Tasavvuru işte burada devreye giriyor.

Sadettin Ökten’e göre medeniyet tasavvuru; düşünsel, fikri ve soyut bir sistem. Bize bir evren tasviri yapıyor. Bu evren tasviri içinde insan var ve bu evrenin hayat hakkında sözleri mevcut.  İslam medeniyet tasvirinde “İnsan Eşrefi Mahlûkattır“ deniyor mesela. Ona göre bütün medeniyet tasavvurları hayata bir anlam yükler ve bir gaye tarif eder. Her medeniyet tasavvuru kader, ölüm ve ötesi gibi evrensel sorunlara bir açıklama getirir. Ahlak, bilgi ve estetik konularında da önerilerde bulunur.

Yazılı ya da sözlü olarak ifade edilen medeniyet tasavvuru, kavramlarla ifade edilir. Öne çıkan kavramları vardır. Bu kavramlar modernitede farklı, İslam medeniyetinde farklı, ortaçağ medeniyetlerinde farklıdır. Kavramlar değer kazanınca kimlik ve hayatiyet sahibi olur ve uğrunda yaşamaya değer bir hâle gelir. Mesela “Özgürlük” kavramının farklı medeniyet tasavvurlarında tercümesi olsa dahi zihinde oluşturduğu şekil aynı değildir. İslam tasavvurunda “Rıza” olan kavramın Batı tasavvurunda karşılığı “consent” olsa da muhtevasının aynı olmadığı gibi.

Kavramlar eylemlerimizi şekillendirir ve fiilimizi etkiler. Her medeniyet tasavvurunun ahlakı ve hukuku vardır. Hangi medeniyeti benimsemişseniz o medeniyetin kavramını özümser, şekillendirir ve eyleme dökersiniz. Bunun sonucunda da yine o medeniyetin ahlak ve hukuk sistemine tabi olursunuz.

Medeniyet tasavvurunun sadece zihinsel bir çerçeveden ibaret olmadığını, gündelik yaşamdan ekonomiye, ekonomiden teknolojiye, teknolojiden bilim sanata her alanı kapsadığını söyleyen ve bunu kapitalist sistemin etkisinde kalan insan için tüketimin bitmez bir olgu olması, Batı’nın içinde bulunduğu güvensizlik ve buhranı modern sanatına yansıtması gibi birçok örnekle destekleyen Sadettin Ökten, medeniyet tasavvurunun en çok da estetikle ilgili olduğunun üzerinde durur.

“Her medeniyetin sanatı vardır ama bizim batı medeniyetinden farklı olarak aklın alamadığını sanata taşıma özelliğimiz vardır. Bizde sanatta kalıcılığı yakalama fikri yoktur. Çünkü “Abdülbakiyiz” baki değiliz” der.

Toplum tarafından üretilen birtakım davranışlar bütünü neticesinde ortaya çıkan bir oluşum olarak tanımladığı şehri, medeniyet tasavvurunun bir yansıması olarak görür. Her şehirde bir medeniyet tasavvurunun öne çıktığını, bir toplumda melez bir medeniyet tasavvurunun olmayacağını söyler. Melez medeniyet tasavvuru kimlik krizine yol açar, kimlik krizinde olan bir toplum çelişkili kişiliğini saklayamaz, yaşadığı buhran uzun sürer bu yüzden bir şey üretemez, der. Bu fikirle son yıllarda ülkemizde görülen “göğü delen şehirleşme” ve medeniyet tasavvurumuz arasındaki uçurum üzerine düşündürür.

Sadettin Ökten’e göre bizler hayatlarımızı anne-babamızdan ve ecdadımızdan öğrendiğimiz alışkanlıklar üzerine bina ediyoruz. İnsan, çevreden tepki almayı göze alamadığından alışılmış olanı devam ettirmek ister. Her tepki bir bedel gerektirir ve bedel ödenmeyince de hayat daha kolay gelir. Bu düşüncesinden hareketle Ökten Hoca, yıllar sonra kendi hayatına yerleşen alışkanlıklarını gözden geçirir. Kendisini şekillendiren bu alışkanlıkları “İslam coğrafyasının İstanbul şehrinde tasavvuf ve muhabbete dayalı içinde gelenek ve göreneklerin de bulunduğu bir hayat sürdüren orta halli bir ailenin alışkanlıkları” olarak tanımlar.

Sadettin Ökten’in fikir dünyasında baba ocağının etkisi çok büyüktür. Osmanlı döneminde Arapça hocası olan ve imam hatip okullarının kurucusu sayılan Baba Celaleddin Ökten’in, yaşarken bıraktığı izleri takip ederek büyür. Babasının evladından çok talebesi olur. Hikmeti “rüyalarla örgütlenmiş bir hayat yaşayan” babasından, gökyüzüne ve şehre tefekkürle bakmayı annesinden, şiiri, edebiyatı ve kitaplarda yazmayan daha nice şeyi “ev”inden öğrenir. Bu temelle başlayan düşünce dünyası, okul sebebiyle farklı coğrafyaları tanıma ve kıyaslama fırsatı bulmasıyla da bugün bizlere rehber olacak bir kaynak düşünce halini aldı.

Sadettin Ökten’e göre medeniyet insanlar üzerinden yürür bu anlamda da görevin en büyüğü gençlerdedir. Gençlerin bunu çağdan kopmadan ve öze dönüp kendilerini keşfederek yapmaları gerektiğini, kitaplardan öğrenilen bilgi unutulsa bile insanın özündeki bilginin gönülle yazıldığını bu yüzden de asla unutulmayacağını söyler.

“İslam medeniyeti”, “Batı medeniyeti”, “Şehir” ve “Medeniyet Tasavvuru” üzerine yazdığı kitaplar ve konuşmalarıyla tanınan Sadettin Ökten’in ilmi birikimini bir sayfada anlatamayacağımızı bilsek de; bize, yabancılaşmaya başladığımız medeniyetimizi tanımayı ve medeniyet kodlarımızla tekrar buluşmamızı sağlayan şuurun kapılarını aralamasını diliyoruz.

“Çünkü her şey fark etmekle başlar.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz