–Allah’ın izniyle bak nasıl su geliyor, görüyor musun?
– Görüyorum Şeyhmus Amca.
Yeryüzü savaşları, tükenmeyen oyun hamleleri, katliamlar, soykırımlar tek bir tehdidin altında yatan sebepler gibi. Teknolojinin dahi önlemini alamayacağını bildiğimiz hesapların en çetini: Su. Bir kaşıkla bile boğmayı mümkün kılacak kudreti taşıyan. Hani hayat bahşeden, su.
Diğer taraftan her gecenin sabaha vardığı gibi yolunu bulup, taşa takılmaksızın toprağa kök salmış ağaçlara varması hikmeti. Taşa takılmadan, kine bulaşmadan, öfkeden beslenmeden bunca karışıklığa rağmen yeraltındaki çilesini tamamlayıp çeşmeye ram edilişine şahit olduğumuz. Sadece anasır-ı erbaa’dan bir unsur değil, yaşamı somut bir şekilde hissedebildiğimizdir. Evet, su yaşamın ta kendisidir.
Yirmi dört medeniyete ev sahipliği yapmış kadim coğrafyamızın kadim şehri, Mezopotamya’nın gönlünde suyun çilesini miras bilen Mardin’in, masal şehrin Ammo Şeyhmus’u. Nereye varacağımızı merak ediyor olmalısınız. Bir yere varabilmenin hazzı için düştük Şeyhmus Amca’nın peşine. Ona ulaşmak elbette kolay olmadı. Gecenin bir yarısında kendine ait olmayan kurak arazilere can katmak için yola çıkıyor. Gece yarısından öğle ezanına kadar tamamen kendi alın teriyle aldığı ağaçları dikmekle uğraşıyor. Otun bile yeşermediği bu topraklar çeşit çeşit meyve ağaçları ile dolu şimdi. On binin üzerinde dikilmiş ağacı var. Üstelik kendi kurduğu sistemle; suyu yerin altından damlama kanallardan temin ediyor. Bu şekilde şehir şebekesine yük olmadan sulamış oluyor on bin evladını, çatlamış sinemizi sularcasına bir hassasiyetle.
Asgari ücret maaş alan işçi emeklisi hâliyle yapıyor bunca işi. Dönemin valisi Hasan Duruer’in emeğinin karşılığını ödeme ısrarlarını şiddetle reddettiği kaydedilmiş gazete köşesine. “Hayır, her şey parayla olmaz, parayla olursa bu dünyada kalır. Bize öbür dünyada hayır lazım” diyerek gönlümüze dost oluyor. İli ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, Mardin’in en zengini diye tanıtılıyor vali tarafından. Sevilmek böyle kolay böyle zor işte..
Çeşmelere sultan olunsaydı eğer sultan seçilirdi veyahut Çeşmecibaşı diye bir mahlas olsaymış en çok ona yakışırmış bu nam.
Mardin Kalesi’nden damlama-terleme yoluyla asırlardır akmakta olan su kanallarının bilinmeyen, görünmeyen kahramanı aynı zamanda. Otuz beş çeşmenin kesilmiş suyunu yıllar sonra tekrar hayata kavuşturan. Daracık su kanallarını haftalarca aylarca temizlemekle uğraşıyor. Yer altında havasız, saatlerce emekleyerek teknolojinin henüz erişemeyeceği, hâlâ insan gücüne ihtiyaç duyulduğu noktada insanlık üstü güçle tıkanmış noktaları buluyor. Taş medreselere, tarihi binalara sızan tehlikeli suyun peşinden emekleyerek setler çekiyor elleriyle. Şehrin akan her damla suyundan haberi var. Yaptığı işin bir adı yok belki ama Mardin şehri, yer altındaki gizemli sultanının şahidi.
“Gece uyurken rüyalarıma giriyor, falan çeşme var git temizle ya da falan yerde ağaç yok git ve dik diyor bir ses.” Düş mü, hakikat mi olduğunu bilmediğimiz bu sesin gerçekliği Şeyhmus Erginoğlu’nun gerçekliğini sorgulamak aslında. Her iki halde de bu dünyanın insanı değil sanki.
Su verene bir teşekkür bin dua niyetiyle. Su azizdir, sen de azizlerden olasın Şeyhmus Amca.