Yol Arkadaşı | Panik 7.Sayı

Benle konuşacakmış öyle söyledi biri. Zaman geçmez oldu o andan sonra. Ha bugün ha yarın derken sırtımdaki yük artıyordu. Hayatım o ana bağlanmıştı. Sanki tüm saatler benle konuşacağı o zamana doğru geriye saymaya başlamıştı.

Nihayet. Seslendi ismimle. Onun sesinden duyunca bunca yıl çok rastlanan bir isim diye şikâyet ettiğim adım ayrı bir hoşuma gitmişti. Gerçi sesi tüm kelimelere ayrı bir anlam katıyordu sanki. Bazen onu düşünürken daha önce ondan duymadığım kelimeleri onun sesinden duyuyormuşum gibi hayal ediyordum. Bir gün bana çok sevdiğim bir türküyü söyleme ihtimali aklıma gelince olduğum yerde kalbim hızlanıyor,  neyse yürüyelim biraz dedi sonra.

Bazen yüksek bir yerden bakarken düşünüyorum aşağı atlamamak için beni tutan kuvvet ne diye. Somut net bir cevap bulamıyorum. Ama sıkı sıkı hayata bağlayan ipler hissediyorum. Bu ipler biraz içgüdüler biraz hayaller biraz aile biraz inanç… İşte yürüyelim mi dediğinde beni hayır yürümeyelim dememek için tutan kuvvet ne diye düşündüm ve yine somut bir şey bulamadım ama ağzımdan bu kelimenin çıkmamasını sağlayan o sıkı bağları yine hissediyordum. Yürümeyelim diyebilsem yüksek bir binanın üstünden de atlayabilirim zaten.

Neyse yürümeye başladık sonunda. Önce kalbimi hizaya getirmem gerekti. Çünkü öyle atmaya devam ederse ömür kredim yarıya inecekti. Fiziksel birkaç heyecan belirtisini düşündüğümden kolay geldi. Bir ara duygularımı da kontrol altına almaya çalıştım ama içimde yüksek dağlardan kopup gelen çığlar gibi hırçın ve kontrolsüzce hücum ettiklerini görünce hiç engel olmaya çalışmadım.

Evet, yan yana yürümeye başlamıştık. Artık yan yana nasıl duruyoruz diye hayal ediyordum ben, oysa bir şeyler anlatıyordum. Yüzüne bakamıyordum başlarda. Sadece kaldırım taşlarına yansıyan, her sokak lambasına yaklaşırken kısalan, uzaklaşırken uzayan yan yana gölgelerimizden hayal etmeye çalışıyordum.

Bazen cevap vermem, bir şeyler söylemem gereken anların geldiğini hissediyordum. Bir şeyler söylüyordum. Evet ama bütün bilincim ruhum aklım o kadar meşguldü ki kelimeler sanki zorla dilime geliyor ve düşünmeden gelen kelimeyi sarf etmek zorunda kalıyordum. Daha sonra ben, ne dedim diye düşünecek kadar şuursuzdum yanında.

Konuşurken o rahattı sanki ben de biraz rahatlamaya başlamıştım. Bu rahatlıkla galiba bir iki kere yüzüne de baktım. Sonra saçma bir hayal kurarken suratıma yerleşen o salakça gülümsemeyi hissettim yine. Sanki beynim saçmalama siz yan yana yürüyor olamazsınız der gibi benle dalga geçti. Bu arada yolun ortasında bir dönüşe gelmiştik. Beni, bu sefer devam mı edecek bu büyülü an yoksa buradan dönecek miyiz telaşı kapladı. Yeniden kalbim çığırından çıktı beynimde binlerce senaryo dönmeye başladı. Ağzımdan “dönelim mi?” diye bir şeyler çıktı galiba, hala emin değilim bunu söyleyip söylemediğimden. Ama devam ettik neyse ki. Bu durum içinde sert bir dalganın kıyıları dövdüğü gibi salladı bütün hislerimi sonra dindi çok şükür.

O konuşuyordu ben de arada onun söylediklerini onaylıyor, kendimce bir şeyler anlatıyordum. Ama kelimeler sanki artık bilincime hiç danışmadan otomatik olarak bir refleks gibi dökülüyordu ağzımdan. Biliyordum sonradan günlerce -ben ne dedim, o ne cevap verdi, ne konuştuk?- diye düşünüp hepsinin sağlamasını yapacaktım zaten.

Bir ara keyifli bir şeyler söylemiş olacak ki gülerken buldum kendimi. Bu biraz daha rahatlattı beni artık biraz daha uzun cümleler kurabiliyordum.

Sonra tatsız bir konu açıldı. Ağzından çıkan her kelime hayallerime, ruhuma saplanan bıçaklar gibiydi. Ama ruhum ve bilincim yoğun duygularım altında ezilmiş adeta uyuşturucu bir maddenin etkisindeydiler. Kötü bir şey hissetmiyordum. Her şey çok güzeldi sanki. Kelimelerin tehlikeli olduğunu enkazın altından gelen bir ses gibi cılızca haykırıyordu beynim ama ne yazık ki kesildi onun sesi de.

Durduk ikimiz de. Teşekkür ediyordum ben. Galiba bitmişti yürüyüşümüz. Etrafıma baktım emin olmak için, evet yolun sonundaydık. Ruhum hala sarhoştu. O yüzden o büyülü anın bitmesi de pek fazla tesir etmemişti sanki. Hala saçma bir şekilde durumun vahametini idrak edemediğimden herhalde çokta üzülmüş değildim.

Artık yan yana değildik yüz yüze bakıyorduk. Birkaç veda sözcüğüne eşlik eden ufak mimikler ayrılma anının beynimde somutlaşmasına sebep oldu. Ben arkasından bakarken o uzaklaştı yanımdan yavaş yavaş. Bir süre daha gittiği yönde baktım. Yoğun bakımdan çıkan bir hasta gibi algılarım tek tek açılıyordu sanki. Önce saate bakmıştım biraz geç olmuştu. Sonra yavaş yavaş üşümeye başladım. Havada epey soğumuştu. Etrafıma bakınca otobüs durağında ortada tek başıma dikildiğimi fark ettim, geçtim oturdum duraktaki oturağa. Metalin soğukluğu yavaşlayan kan akımımın da katkısıyla beni daha da üşüttü. Bir daha oradan kalkamayacak kadar yorgun hissediyordum kendimi. Birkaç otobüs geçti, kafamda saçma bahaneler uydurarak binmedim hiçbirine. Beynim yavaş yavaş kontrolü alana kadar üç otobüs geçmişti. O çoktan uzaklaşmıştı, ama ben çakılıp kalmıştım. Sanki ayrılsam oradan her şey güzel bir rüya gibi yavaş yavaş silinecekti ve birkaç saat sonra biraz rüya biraz gerçek biraz gördüklerim biraz görmek istediklerimden oluşan sahte bir hayal olarak kalacak gibiydi.

Bu arada soğuk iyiden iyiye kendini hissettirmişti. Soğuğunda etkisiyle gelen dördüncü otobüse bindim. Otobüs epey kalabalıktı. Ama daha önce her gün bindiğim otobüsteki bu kalabalığa hiç bu kadar yabancı olmamıştım. Yabancı bir gezegene inmiş ve kamufle olmaya çalışan bir uzaylı gibiydim.

Bilincim hala gidip geliyordu. Bir daha kendime geldiğimde evdeydim. Birden akşam hiçbir şey yemediğim aklıma geldi. İhtiyaçtan ziyade yemem gerektiğini düşündüğüm için bir şeyler yemeye çalıştım ama yiyemedim.

Yavaş yavaş beynimin üzerindeki çığın kalktığını hissediyordum. Ayaklarım çok yorulmuştu. Çok fazla uykum vardı olduğum yerde uyumuşum.

Ara ara uyanıp bebeğini kontrol eden yeni anneler gibi uyanıyor onu, o anı düşünüp tekrar dalıyordum.

Bir ara uyandım biraz daha kendime gelmiş olmalıyım ki kalkıp yatağıma yattım.

Birkaç saat geçmişti herhalde bu sefer telefon sesi böldü uykumu. Birden uyuyup hiçbir şeyi düşünmemenin ne büyük nimet olduğunu anladım. Ama uyanmıştım artık.

Ruhuma sapladığı her bir bıçak acısını tek tek hissettiriyordu. Tekrar uyumayı düşündüm ama birden bu acıyla sığınabileceğim tek yerin ilahi bir makam olacağı fikri mantıklı geldi. Kalktım yatsı namazını kıldım dua ettim.

Bu kısa yürüyüşün üstünden birkaç yıl geçti. İkinci gün bu yazıyı yazarak kendimi avutmuştum. Ve sonraki günlerde de bir yolunu bulmuştum hep. O zamanlar yolları, yürüyüşleri, yağmurları, rüzgârları severdim. Hala da çok severim. Ama o günden sonra o yolda yürürken bana eşlik eden tek şey birkaç dertli nağme ve beni öksürüklere boğan birkaç dumanlı nefes oldu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz