- İnsanoğlunun yolculuğu kaç yaşında başlar ve nereye doğrudur?
İnsanoğlunun yolculuğu on sekizden sonra başlıyor gibi geliyor bana biraz. On sekiz yaşından sonra birey olduğunuzun farkına varıyorsunuz. Dünya için, ülkem için, arkadaşlarım ve ailem için neler yapabilirim daha çok ne öğrenebilirim, bugünü kendim için nasıl farklı yapabilirim sorularıyla başlayan farkındalık duygusu açısından on sekiz yaşından sonraki yolculuk önemlidir. - Kendinizi evinizde hissettiğiniz o şehir?
Adana’ydı. Çünkü iki yıldan fazla bir süre orda “Beyaz Gelincik” adlı dizide görevliydik. Orası evim gibiydi, çok mutluydum orada. - Mutluluğu nasıl tanımlarsınız?
Gözümü açıp etrafımdaki herkese ve hayata günaydın dediğim andan itibaren, mutsuz kimsenin olmadığını gördüğüm her an benim için mutluluktur. - Hayatınızı bir orkestraya benzettiğinizi varsayarsak bu orkestrayı iyi yönetebiliyor musunuz?
Bazen yaylılarda sıkıntım olabiliyor. (söylerken gülüyor) - Nedir sizi kızdıran şey?
Yalan söylenmesi. Bile bile yalan söylenmesi. Minik yalanlar değil de bile bile bir şey için yalan söylenmesi beni çok üzüyor. - “Nerede duysam içim sızlar” dediğiniz o söz, o türkü ya da o kelime neydi? Ve neydi her duyduğunuzda yüzünüzde güller açtıran o isim?
“Sabret gönül bir gün olur bu hasret biter, çekilen acılar canım gün olur geçer” sözünü nerede duysam içim sızlar ve Mustafa Kemal Atatürk’ün ismini nerede duysam yüzümde güller açar. - Toplum olarak iyi bir iletişime sahip miyiz?
Değiliz ve teknolojiyi de çok yanlış kullanıyoruz. Teknoloji bize geç geldi ama çok hazımsız geldi her şeyiyle. İrdelemeden, doğrusu yanlışı nedir diye bir süzgeçten geçirmeden bir şeyin üstüne bir şey katma durumlarını yaşatabiliyoruz. O teknolojiyi, o iletişimi doğru organize etmemiz lazım. Teknolojiden önce mektup yazardık, şimdi birçok insan dilekçe yazmayı bile bilmiyor. İşin edebiyat tarafında sıkıntılarımız var. Teknoloji öğrenilir ama edebiyatımızı öğrenemezsek en basit ifadeyle konuşamayız. - En son okuduğunuz kitap ne anlatıyordu?
En son okuduğum kitap Ahmet Ümit’in “Aşkımız Eski Bir Roman” adlı polisiye romanıydı. Ayrı ayrı cinayetlerin çözüldüğü, birkaç öyküden oluşan bir romandı. Her cinayette dünya öyle korkutucu bir hâl almış oluyor ki gerçekten böyle insanlar yaşıyor mu, bunlar hayal ürünü mü diye soruyorsunuz kendinize. Bunları neden okuyorsunuz diye sorabilirsiniz, o tarafı da okuyup o insanları da tanımak lazım. Biz sanatçı olarak hayatın içinde olmalı, dinlemeli ve bu aldıklarımızı kendi süzgecimizden geçip aktarabilmeliyiz ki başarılı olabilelim. - “Hep yapmak istemişimdir, öğrenseydim fena olmazdı” dediğiniz bir zanaat?
Enstrüman çalmak isterdim. Tam zanaat sayılmaz belki bu tabii ama hiç enstrüman çalamadım. Ölmeden önce yapmak istediğim on şey arasında ilk sırada da boğazı yüzerek geçmek geliyor. - Kendinizi bir mimari yapıyla özdeşleştirecek olursanız ruhunuza en yakın mimari eser ne olurdu?
Kendimi Selimiye Cami’ne benzetiyorum. Çünkü Selimiye Cami’nde bütün o kubbelerin altında ses verdiğinizde o ses tüm etrafta araya bir teknoloji girmeden çoğalır. Ben açık hava tiyatrosunda mikrofonsuz dönemden geldiğim için onu kendim gibi görüyorum. Selimiye Cami’nde yanan bütün kandillerden çıkan isler kubbede hiçbir şekilde toplanmayıp ayrı bir odada toplanarak hâlâ mimarların çözemediği bir şekilde hava akımının yardımıyla katran olarak aşağıya iniyor. Bunun bendeki karşılığı da hiçbir şekilde hiçbir kâğıdı israf etmek istemiyorum, geri dönüşüm, doğaya saygı bütün bu özellikler bende sanki o Mimar Sinan’ın yaptığı o hava akımıyla oluşan teknolojinin karşılığı gibi geliyor. Mimar Sinan birçok yanıyla hayran olduğum bir insan. Tek kişilik oyununu da oynadım onun, belki o da benim içimde büyük yer etti. - Doğaüstü bir güce sahip olsaydınız nasıl bir gücünüzün olmasını isterdiniz? Ve bu gücü ne yönde nasıl kullanırdınız?
Bütün silah fabrikalarının birden oyuncak ve mama fabrikası haline getirildiği, silahın olmadığı bir dünya olsun isterdim. - Hayatta tam 12’den vurduğunuz şey nedir?
Namuslu, dürüst bir tiyatrocu olmak. Eksiklerim var, maddi alarak birçok şeye yetemeyebiliyorum gibi geliyor bana o yüzden iyi bir baba olmadım herhalde ama ilerde örnek alacakları, miras bırakacağım o kişiliğim olacak belki onunla ben gittikten sonra övünürler