SİZ YÜKÜN ALTINDA KAYBOLMAK DEYİN YİNE DE
‘Hamala semeri yük olmazmış’ derler, hamallar gönül koymuşlar mıdır acaba bu atasözüne? Nihayetinde kendi işini yapmak insana ağır gelmez diye biliriz. Ama bütün bedeniyle kendine ait olmayan yükün altında kaybolmuş nasırlı beden, herkesle aynı kanıda mıdır? Hamal olmak ister misin diye sorulmadıysa bu tabir için helallik istemek de akıllarına gelmemiştir elbet..
Tabii Mardin’deki hamalların kabul ettikleri bir söz vardı ‘başım gözüm üstüne’ demek, der demez de taşımak her şeyi. İstikametlerini kendileri belirlemedikleri gibi taşınan yükün ne olduğunun önemi de yok aslında. Bir kasa, pamuk balyası ve bazen bir tabuttur taşınan. Önemli olan tek bir şey varsa o da yükün ne kadar ağır olduğudur. 75 kiloydu bazısı, bazısı taşıdığı yükün 5’de biri, bazısının yaşıyla kilosu aynıydı. Zayıf düşen lakin yorulmayan bedenler. Alınlarında beliren belirgin hatlar, başlarına bağladıkları halatların taşıdığı ağırlığın sembolüydü.
Mardin sokaklarının dar oluşu ve arabaların sokaklara giremeyişi insan ve hayvan gücünü kullanmayı mecbur kılmıştı. Mardin hamalları dendiği zaman durup düşünmek lazımdı. Çünkü dar sokakları baştan aşağı süsleyen merdivenler yükün ağırlığını iki kat zorlaştırma görevini üstlenmişti çoktan. Mardin hamallarını değerli kılan, bu meşakkatli işin 57 sene sabırla, şükürle sürdürebilmesiydi. Ömrünün yarısını hamal olarak geçirmek, dile dahi zor gelirken taşınan yükün altında onları görünce hayretinizin artması işten bile değil. Zira onlar için hastalık ve yorgunluk aldırış edilecekler listesinde olmamıştır hiçbir zaman
“Hamallara da Allah böyle rızık vermiş” diyerek bir baba, bir kardeş gibi davranan Mardin halkı, “onların sıradan insanlar olmadıklarını” hissettireli yarım asır olmuştur. Ekmeğini sırtıyla çıkaran bu adamlar gerçekten çok seviliyor.
Onların hikâyesi alın teriyle alın yükünün birleştiği noktada başlıyor. Kiminin hikâyesi babadan oğula devam ediyor; kimi, hikâye devam etmesin diye evladına nasihat ediyor hamallığın zorluğunu.
Bizim için deniz misali sessiz, dalgalı ve mavidirler. Her tonda güzel olan maviden. Şimdi kıyıya vurmadan evvel denizin dalgasını hiçe sayarak derin bir iç çekiş çektikten sonra yüzlerine doğru akan alın teriyle, yükü limana bırakma vakti.
Sözcükleri kendimize yük edip anlatmaya çalıştık, sırtlarındaki yükü hafifletememenin mahcupluğuyla.
Haydar Demirtaş’ın TRT için çektiği belgeselden derlenen konuşma metinleriyle sözü kıymetlilerimize bırakıyoruz.
İSMET ÖZBİLEN
1947 doğumluyum. 57 yıldır hamallık yapıyorum. Çengelim ve halatım sürekli cebimde. 200-300 kiloluk yükler kaldırdım. Yaş ilerledikçe taşınan yükün ağırlığı da azalıyor. Buradaki bütün hamallar yaşlandı. Biz de yaşlandık, biz de gideceğiz. Okuyun, herkes okusun, hamallık zor iş.
EKREM YARSALI
1941 doğumluyum. 55 yıldır hamallık yapıyorum ve halen kemerim yanımda hiç bırakmadım. 450 kiloluk kasayı taşıdığım günleri hatırlıyorum. O kasa hala evimde. 3 torba çimentoyu Mardin Kalesi’ne kadar çıkardım. Günde buğday yüklü 12 kamyonu indirdiğimiz oluyordu. Benim rahmetli babam da hamaldı, 108 sene yaşadı. Çok çalıştım.
ŞEYHMUS SAKIZOĞLU
1945 doğumluyum. 25 yıldır hamallık yapıyorum. Ekmek davası için hamallık yapıyoruz. Hamalcılık işi çok kalmadığı için aynı zamanda kalaycılık yapıyorum. Allah’a şükür bir gün bile aç kalmadım. Allah veriyor, hamdolsun. Ama kaç senedir pek iş yok. Yalnızca ben değil kimse iş bulamıyor. Diğer hamallarla beraber çalışıyoruz, verilen yükü taşıyamazsan bir daha sana iş vermezler. Sıra sana gelmişse 300 kiloluk bir elbise balyasını dahi taşımak zorundasın. Ne olursa olsun taşıyoruz. Elbise, pamuk balyaları, kasa. Sonuçta hamallık. Sırtımda 300 kiloluk yük varken merdivenlerden kaydım ve düştüm, ayağım kırıldı. Düşünüyorum da mecburum bu işi yapmaya; elin, bacağın kırılsa bile yapıyorsun bu işi. 2 kez kalp ameliyatı oldum. Doktor bana çalışma, 10 kilo bile kaldırma demesine rağmen ben hamallık yapmaya devam ettim. Benim görmediğim bir hamal vardı, 500 kilo taşımış vakti zamanında. Biri daha vardı ama onu gördüm, 400 kiloluk para kasasını 5.kata kadar çıkardı, gözlerimle gördüm.
HALİL YORGUN
Ben çok çalıştım. Yaya olarak 12 katırla Mardin’den Urfa’ya kadar gittim. Siirt’e, Diyarbakır’a, Mazıdağı’na yayan olarak gittiğim oldu. Benim için hiç zorluğu yok hamallığın. Bir buzdolabını sırtımda taşıdım Yalımköy’e kadar. Tek başıma eşya dolusu bir kamyonu indiriyordum.140 kiloluk 2 çuvalı sırtımda taşıdım. Saygı duyulması gereken bir iştir hamallık.
ŞAKİN ER
1968 doğumluyum. 25 senedir hamallık yapıyorum. Kaza geçirdim, hasta oldum, mide ameliyatı geçirdim, doktor bana 5 kilo bile kaldırmayacaksın dedi. Bu yüzden hamallığı bıraktım. 75 kiloydum. Sırtımda 250 kilo yük taşırdım. En çok merdivenleri çıkarken zorlanıyordum. Çünkü 100 kilo olan yük 150 oluyordu bizim için. Ağır yükleri arkadaşların yardımıyla kaldırabiliyorduk ancak. Taşıma esnasında kaybolduğu sanılan herhangi bir eşya görürsek sahibine ulaştırırdık hemen. Bir gün ev taşırken taşıdığım eşyanın içinden birden poşet düştü, içi para dolu. Hemen poşeti alıp evin hanımına teslim ettim. Kadın uzun zamandır bu parayı aradıklarını, aile halkı ile bu paranın bulunamayışı yüzünden kavga ettiklerinden bahsetti. Başkası görse bize getirmezdi dedi. Ben o paraya dokunamazdım ki. Evli olmasa idim hamallık yapmazdım. Çocuklarım için mecburdum. Çocuklarıma da okumaları gerektiğini söylüyorum. Ne olurlarsa olsunlar ama hamal olmasınlar, hamallık çok zor.