Yaşam derin bir hırsın içinde kıvranırken insan bu kıvranışların neresinde?
Hırsla örülmüş bir yaşam ve her örülüş başka bir düğüm doğurmanın hükmünde ve bu düğümlerin içinde kıvranan
Sevgili İvan.
Yaşam hep bir başkasının çizgisinde ilerler ya da başkasının eksiği üzerine kuruludur ve insan en çok bunların üzerinden yaratır kendini. Evet, İvan’da birçok insanın inandığı o görünmeyen sona inanmış ve yaşamı sadece yarış halinde olmaya adamıştı. Sahi asıl yaşam buydu değil mi? Hep bir başkası olma ve kendi olmanın dışında her şeye açık yalnız kendine kapalı ve durmadan konuşan insan kalabalıkları.
Yaşamını şekillendiren, başarısızlıklarına oh çeken bir avuç kalabalığın ağına düşmüştü İvan. Oysa yaşam o bir avuç insanın isteklerinden, arzularından ve konuşacakları birkaç cümleden çok daha fazlasıydı. Çok az insanın bu elbiseleri soyunduğu söylenebilir ancak İvan o elbiselere en başından beri hayranlık duymaktaydı. Çünkü kabul görmenin ve ben buradayım demenin en iyi yolu hep bir yılkı atı gibi yarış halinde olmayı gerektiriyordu. Ama İvan’ın atı hiç olmadığı kadar bozkırları, dağları, tepeleri aşmıştı. İvan bu ya bir hırsın bir arzunun peşine koyuvermişti kendini. Benliğini unutmuş, ol dedikleri insana dönüşmenin acılı sancısın çekmekteydi. Ah İvan şimdi yaşam senin bütün arzularını, isteklerini ve hırslarını bir odanın içine sıkıştırmış seni de bir yatağa mahkûm etmişti.
Şimdi ne o yılkı atların dörtnala koşacak ne de sen bozkırların, tepelerin ardını göreceksin. Şimdi bütün hayal kırıklıkların bir odanın içinde kol gezecek ve sen bir türlü susturamadığın kalabalıklar içinde bir ah çekerek hayata veda edeceksin.
Sahi İvan seni kim öldürdü?