Mektup | Panik 4.Sayı

Yazı geleneğinin bende en etkili türü mektuptur demem için çocukluğumun en hatırda kalan anısı olan teyze kızımla mektuplaştığım ilkokul yıllarımı hatırlamam müsellem gerçeğim. Seneler devriliyorken, ân’ların anılmaya yer bulduğu demli muhabbetlerde bende cereyan eden ilk hatıram su yeşili renginde, 210 km uzağımdaki şehirden günün ikindiye dönmeye başladığı sularda kapı sesiyle içeri giren adıma yazılmış mektup zarfı olmuştur hep.

İlkokul çağındaki çocuğun hayali büyüklüğündeki harflerle yazdığı, eğri gitmemek için canhıraş uğraştığı, her yerinden çiçek ve böceğin fırladığı bahar şenliğinde bir mektuptu Gülşah’ın mektubu.
Bize gelecekleri günden bahsediyordu ve neden hala onlara gitmediğimizden. Beni çok özlediğini de sıkıştırmış araya, çok özlediğimi hissederek. Tekrar yazacağından da bahsetmiş elbette, en güzel tarafı bunu duymakmış meğer.

Kabul görmüş tanımı iletişim aracı olan mektup, bunun ötesinde ilim, fikir ve sanat dünyasının birçok ismi için duygu ve düşüncelerini dile getirdikleri, dostlarıyla buluştukları ve meramlarını nesillere aktardıkları, birer edebi vesika hükmündeydi. Arapçada ‘yazılmış şey’ anlamına gelen, Farsçada ‘name’ diye adlandırılan, Anadolu Türkçesinde ‘bitik’ ismini alan mektup elbette bizim için bir araçtan daha fazla yere sahip olacaktı.

Nazife Sultan’a ‘Karaağaca çakımla ismini yazdım.. Enver’in’ diye mektubunu bitiren Enver Paşa’nın, ‘Leylacık’ diye Leyla Erbil’e seslenen Ahmet Arif’in, “Başımı dahiliğiniz eşiğine koyarak ağlamak isterim, en büyük şair Abdullah Hâmid Beyefendi’ diye yazan Süleyman Nazif’in, annesini özlemiş Şinasi’nin ‘Efendim benim canımdan âziz olan valideciğim’ diyerek kaleme aldığı mektubun yerini ne doldurabilirdi. Gurbetliğin acısını çektikleri o yıllarda, evlatlarının, yakın dostlarının, hasretinden yandıkları sevdalılarının kokusunu ne taşıyabilirdi mektuptan başka.

Lacivert Dergisi’nin Nisan ayı 45.sayısında derlediği işte o kokulu mektuplardan bir kaçı.

Ahmed Arif’ten Leyla Erbil’e*

Leylacık,

Bineceğim trenlerin soluğu tükenmesin, ayağını attığın yerler deprem görmesin. Denizler uslu, vapurlar yollu olsun. Ferman et rüzgar beni de alıp oralara atsın.

Mutlu ol. Allah beni kahretsin. Gözlerinden öperim. Ellerinden öperim. Öperim kızı öperim. Öperim oğlu öperim.

Enver Paşa’dan Naciye Sultan’a*

Naciyeciğim, sevgili sultanım, cici efendiciğim!

Bugün pek sıkıntılı bir hava, tuhaf bir sis, güneş görünmüyor. Düşmandan bir hareket yok. Fakat henüz sabahtır… İşte efendiciğim, hemen şu satırları yazarak mektubumu kapatıyorum ve içine her gün sana topladığım buranın yabani çiçeklerinden maada (hariç olarak)  kaç gecedir altında yattığım karaağaçtan kopardığım ufak bir dalı leffediyorum (ilave ediyorum). Seni öper, sana ver, kucaklar, bu mevcudiyet-i maddiyemle aşk ve iştiyakımla sarılarak Hüda’nın birliğine yavrularımla beraber emanet ederim ruhum efendiciğim.

Karaağaca çakımla ismini yazdım. Enver’in…

Tevfik Fikret’ten Süleyman Nazif’e*

Yeis.. Yeis.. Yeis.. Yeisliyim kardeşim; dehşetli bir kızgınlık bunalımı içindeyim, sönüyorum.  Bu biraz Sdaha sürerse, eyvah!  Sebebini söyleyeyim mi? Fakat bu o kadar tuhaf ki, gülersiniz diye korkuyorum; kimi zaman kendim bile halime gülüyorum. Koca bir âlem içinde yalnızım, Nazif! En yakın arkadaşlarımın arasında, sokağa çıplak çıkmış bir adam duygusuyla titriyorum; herkesin vicdanı kapalı, örtülü; yalnız ben çıplak!

Gülşah’ıma yazdığım mektubumla tüm bu güzelliklerin içinde o yaşta naçizane kendime yer bulduğum için bir nebze olsun şanslı hissediyorum. Bütün bir ömrüm boyunca 3 mektubu geçiremediğim yıllarımdan da ar ediyorum. Yazımın asıl maksadı kendime ve sizlere hasret duygusunu hissettirebilmek. Ne var ki bu iştiyakım o kadar cezbetmiş ki beni kendimi Kubbealtı Neşriyatı’nın bütün eserlerini külliyat haline getirip kültür hayatımıza kazandırdığı Sâmiha Ablamın (Ayverdi) -abla diyorum zira o herkesin ablası olmuştur- mektuplarıyla oyalarken buldum. Çağımızın en önemli mütefekkir yazarlarından olan Sâmiha Ayverdi yakın ve uzak çevresindeki yüzlerce insana mektuplarla ulaşmış. Bu isimlerden biri olan muhteşem eserlere imza atmış büyük oryantalist Annemarie Schimmel’la (Cemile Kıratlı) 1953 yılının Aralık ayında başlayıp Ayverdi’nin 1993 vefatına kadar tam 40 yıl devam eden mektuplarını okurken nerede kaybolduğumu anlayamadım.

Vatan sevgisi, ecdat muhabbeti, tasavvuf terbiyesinin güzelliğini bulacaksınız bu mektuplarda. Hoyratça sözler söyleyebilen, birbirini rencide ederek ruhlarını inciten kaba insanlarımıza, din kardeşlerimize; nezaketi, asaleti ve şefkati görmeleri adına ve en çok da kendi nefsime ayna olması niyetiyle paylaşıyorum.

Hoş muhabbetle kalın..

Güzel ve asil Cemileciğim,

Her şeyden evvel şunu söyleyeyim ki sana yazdıklarım kompliman değildir. Bugün mektubunu okurken yanımda olup da içimden taşan duyguların mahiyetini, behemahal yüzünün ifadesinde okurdum. Sağ ol, var ol, Allah seni aziz etsin Cemileciğim. İnan bana mektubumla o derece mütehassis oldum ki anlatamam. Bu bir mektup değil hakikaten bir risale. Hem de büyük manaları kompirmeleştirmek hünerini göstermiş bir risale.

İşte böyle Cemileciğim…  Beni sorarsan hamd olsun sıhhatçe iyiyim. Sinan’la beraber denize giriyoruz. Tabii bu iş de günün en kıymetli saatlerinden bir adedini çalıyor. Ya sen nasılsın?  Hep incecik kalmakta ısrar ediyor musun? Ben köylü ecdadım gibi ekmek yemekte kusur etmiyorum. Bir de seni şu nanhorluğa alıştırırsak.. Sıhhatin yerinde olsun da zayıflık hoş bir şey…

Cemileciğim artık kağıt da bitti. Benim de pek çok işim var. Ümit ederim ki artık bana ‘siz’ demekten sıkılmışsındır, inşallah bundan sonra Sâmiha ablamı ‘sen’ diye çağırırsın. Hasretle gözlerini öper, sağlık ve muvaffakiyetler dilerim güzelim.

Sâmiha Ayverdi

Sevgili Sâmiha Ablacığım,

Güzel, kıymetli mektubunu ifade edilemez memnuniyetle aldım. Beni görseydin: mutfakta oturup zahidâne bir yemek yemekle meşguldüm. Bir yumurta, uç patates, bir kaç zeytin. Tam bir mutasavvıfa göre!  Ve sen,  ‘O kadar incecik kalmak ister misin? ‘diye sordun! Bu tesadüf pek hoşuma gitti. Evet güzel ablacığım bu tam bana göre bir hâl. Hasan Baba kadar zahid değilim ama!

Validenin ellerinden, Nadide ile Sinan’ın gözlerinden öper, sana sonsuz sevgi ve hasretlerimi yollarım.

Cemile

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz