Yürüdüğüm yolları kurduğum cümlelerle bütünleştirdim. Attığım her bir adım gittiğim her bir yol bir hikâye barındırıyor ve belli etmeye başlıyor artık gölgesini dizlerimdeki yara imgeleri. İmge diyorum çünkü bu denli cümlelerle kuşatılmış bir ruhun resmini görmek zor olmamalı. İzlerimi parke taşlarından, biçimsiz beton kaldırımlardan ve donuk yüz ifadelerinden okumak istemiyorum artık. Hangi yüze çarpsam, omuzlarıma binen yükün ağırlaştığını hissediyorum. Aynadan bakıyormuş hissi veriyor sanki. Sanki sürekli tekrara düşüyor tüm cümle biçimlerim. Sanki herkes tanıyormuş gibi beni.
İşte asıl sebep buydu sadece geceye olan şiirlerim. Hep bir örtünme ve örtme çabaları kendimce hikâyemi. Öyle ya! Karanlık değil midir tüm hayrı ve şerri içine gömen? Bir kara çarşaf gibi tüm mahremiyetimizi ve beraberinde tüm kirlenmişliklerimizi ve hatta umutlarımızı altına sıkış tıkış eden.
Düşünce tabiatımda duran bu bencillik önce beni sonrada her şeyi apaçık ortaya seren mavi gökyüzünü utandırdı. Bu denli yüce bir makberi tasvir edecek kadar yoktur lisanım benim. -Belki bu yüzden hiç olmadı cesaretim.- Bu sebeple ben sadece kendime ait olan gökyüzünü anlatacağım. Ama bu sefer birçok şairin unuttuğu mavi gökyüzünden bahsedeceğim.
Kalbi besleyen ruhu dinlenme moduna aldığını söyleyen birçok besteye ihanet etti bir tutam zihnim. Toprak altında, parmakları hâlâ notaları besteleyen Bach’ın elleri kireç tuttu. İnsani varoluşumu keramete erdiren üç notayla anlamlandırıyorum bu sıralar: Ro Si Da… Ahdım olsun ki, tüm bekleyişlerimi ve ahirimi bu üç notaya sıraladım, bir notaya bin anlam yükledim ve ardına gizledim kendimce kim olduğumu.
Sözüm kulaklarını aşıp ruhunun derinliklerine işlesin Rosi! Var heybetinle başını göğerdiğinde dağların ardından, uyumayan ve uyanmayan bir fani kalır mı ihtişamına? Mahmur göz bebeklerine ışıltını bahşediyorsun hiç durmadan. Tanrı’nın adaletinin yeryüzündeki temsilcisi vasfıyla her tene ve her varlığa aynı tondan ahenk katıyorsun. Aynı zamanda insanoğlunun yeryüzündeki arayışını ve mücadelesini de gökyüzünde resmediyorsun. İhtişamını örtmeye çalışan bulutlara da bir bak! Ne vakit kaldırsan başını bulutlar adeta üşüşüyor ışığının olduğu yere. Gecenin görevini üstlenmeye çalışarak kapatma eğilimindeler güzelliğini. Onlar senin ışığına perde olmaya çalıştıkça yeryüzü daha çok arar oluyor seni. Arayış içindeler… Bir arayış ki o, şekiller çizmeye başlıyorlar senin ufkunun olduğu yerde. Bazen ağaç oluyorlar bazen bir insan suretine bürünüyorlar. Aslen yeryüzünün taklidini yapıyorlar ve bir illüzyon yaratıyorlar insanoğlunun zihninde. Takdire şayan bu gösteri bir anlık hayranlığa neden oluyor. Evet, bu doğru. Bir an gökyüzündeki en görkemli gösteri onların oluyor.
Oysa bilmiyorlar ki her vakit senin vaktindir, gözler hep bir arayış içindedir ısınmak ve aydınlanmak için. Geceye siyahı gündüze maviyi veren sensin. Yok olduğunda dahi kendinden parçalar koparıp Ay’a nakşeden, Ay’a aşık eden de sensin.
Ve Rosida sen! Bu üç hecenle güneşi görmeyi bana bahşeden de sensin.
Güneşin gökyüzündeki mücadelesini yeryüzünde yaşayan insanlara selam olsun!