Sokağın Melodisi | Panik 9.Sayı

Bazı sokaklar vardır, 

İçinde kaybolmayı dilersiniz… 

Güzel bir şarkı misali, 

Hiç bitmesin istersiniz… 

Hayatın elle tutulur gözle görülür anlarıdır o sokaklar… 

Zıtlıklarla benzerlikler hep yarış halindedir… 

Karşınıza neyin çıkacağını bilmeden yürürsünüz fütursuzca… 

Bir ruhu, kimliği vardır böyle sokakların. 

Olmazsa olmazları vardır. 

Bu bazen bir seyyar satıcı bazen bir kitapçı bazen de müptelası olduğunuz bir kafedir. 

Ama en çok da o sokağı sokak yapan oradan yükselen seslerdir. 

O sesler ki yaşam belirtisidir âdeta. 

Bir de içinde melodiler barındırıyorsa, 

İşte o zaman dört başı mamur bir sokaktasınız demektir… 

O melodiler; müziğin en özgür, en renkli, en sınırsız halinin yansımalarıdır. Öylesine içten, öylesine yürekten, öylesine samimidir ki kayıtsız kalamazsınız. Can sıkıntısını azaltan, sevinçleri katlayan bu melodilerin zaman zaman kederlendirdiği de olur. 

Belki de en güzel tarafı bu müziklerin her dilden her telden olmasıdır…  

Sözlerini anlamasanız bile ezgilerin büyüsüne kapılır, ambiyansın ögesi olursunuz bir anda…  

Sanatın, müziğin birleştirici, bütünleştirici gücü bir kez daha zuhur eder… 

Hemen hemen her şehirde gönül teline dokunan böyle sokaklar vardır. Adını zikrettiğinizde inceden bir müzik sesi gelir yerleşir kulağınıza. 

İçinizi tuhaf bir his kaplar. 

O ana ışınlanırsınız… 

İstanbul’da İstiklâl

Ankara’da Sakarya

İzmir’de Alsancak

Mardin’de 1.cadde notaların kalplerle buluştuğu sayısız yerlerden sadece birkaçıdır. 

Sokak müzisyenleri ise bu melodilerin başaktörleridir hiç şüphesiz. 

Bazen yalnızca enstrümanla bazen akepella ama çoğunlukla sazlı-sözlü performanslarını sergilerler. Yetenekleri ile arzı endam edip gönüllerde hoş bir seda bırakırlar.  

Dünyası sokak olan bu müzisyenlerin sahne, ışık, dekor gibi dertleri de yoktur. Çünkü gerekli bütün ekipman sokakta fazlasıyla mevcuttur. Üstelik ne bilete gerek vardır ne de janjanlı kıyafetlere. Armin insanlardan oluşan bu müzisyenlerin derdi sanatlarını icra etmek, arada bir takdir edilmek, belki biraz da harçlıklarını çıkartmaktır. 

Tabii bunların yanında sokak müzisyenliği hayata, sisteme karşı bir duruşu da ifade eder kimileri için. Bazı sanat çevrelerindeki jakoben anlayışa bir başkaldırıdır bu. Sokağın hür ortamında kalıplara, dayatmalara yer yoktur çünkü. 

Aralarında, sektörde isim yapmış bazı kişilere taş çıkartacak derecede iyi olan müzisyenler de vardır. Lâkin şansları yaver gitmemiştir. Ellerinden tutan bir Sezen ablaları, Tarkan abileri olsa kumaşı ateşten olan o meşhur gömleği giyip level atlayacaklardı ama yoktu işte. 

İçlerinden bazıları feleğin çemberinden geçip şöhret basamaklarını tırmanmayı başarmıştı. Koray Avcı, Siya SiyabendLight in BabylonAteş BandSedat Anar gibi sokaklardan büyük sahnelere geçiş yapan bazı isimler ve gruplar meslektaşlarına rol model oluyordu haliyle. 

Gerçi ünlü olanların bile yegâne amacı ünlü olmak değildi başlangıçta.  

Koray Avcı bir röportajında hayatını idame ettirmek için sokakta müzik yaptığını söylemişti. 

Light in Babylon grubu hiçbir aracı olmadan insanlara ulaşmayı, sokağa renk katmayı ve kalabalıkları durdurmayı amaç edinmişti. 

Sedat Anar ise sokak müziğinin paradan fazlasını ifade ettiğini, bir duruşu simgelediğini, sokağın insanlarla hemhâl olmayı öğrettiğini belirtmişti. 

Güçlü ve özgün vokal, çokça emek, bolca şans ve tabii ki çağımızın popüler mecrası sosyal medyanın da katkılarıyla şöhret kapıları bu isimlere aralanmıştı.  

Artık onları eskisi gibi sokaklarda göremesek de bayrağı devralan halefleri sokakları mütemadiyen açık hava sahnesine dönüştürmeye yeminliydi. 

Şan şöhret kaygısından uzak, derdi sadece müzik icra etmek olan böyle hatrı sayılır bir müzisyen kitlesi iyi ki var… Allah’tan bu insanların müzik tutkuları nefsani arzularına galip geliyor da biz de onlardan nasipleniyoruz. Yoksa üç beş kuruş harçlık için çekilir dert değildi sokak müzisyenliği. Evet sokağın kendine has güzellikleri göz ardı edilemezdi ama bir de madalyonun diğer yüzü vardı… 

Ne hazin ve ironik bir çelişkidir ki sokaklar o bitmek bilmez enerjisi, karşı konulmaz çekiciliğine rağmen müptezellerin, düşkünlerin ve mekânsızların yeri olarak da görülüyordu. Bunu insanların sadece bakışlarından bile anlamak mümkündü. 

Bu küçümser nitelikteki ‘şükürler olsun halimize’ bakışından geçimini sokaktan sağlayanlar ve sanatını sergileyenler de muzdaripti. 

Çünkü kültürümüzde sokakta olmak, sokakta kalmak, sokağa ait olmak hoş görülmezdi. ‘Sokak çocuğu’‘sokak satıcısı’‘sokak çalgıcısı’ gibi yakıştırmaların altında bu bakış açısı vardı esasen. Hatta Nazan“Ben sokak kızıyım, bana iyi davranmayın” diyerek güzel bir gönderme yapıyordu ahaliye. 

Teşbihte hata olmasın ama sokak müzisyenleri müzik camiasının mülksüzleri, öksüzleri gibiydiler.  

Bazı çevrelerce bir nevi ‘dilenci’ muamelesi de yapılıyordu. Esasen bunda bazı kendini müzisyen zannedenlerin ulu orta ve amorf bir repertuvar ile notaları katletmelerinin de katkısı büyüktü. Bunu para için yaptıkları her halinden belli olan bu oportünistlerin nerede, ne zaman karşınıza çıkacağı da belli olmazdı.  

İki lafın belini kırma niyeti ile gittiğiniz bir restoranda başınıza dikilip kemanı, darbukasıyla âdeta para dilenmeleri, siz istemedikçe daha fazla çalıp sinirlerinizi altüst etmeleri işten bile değildi. 

Bilhassa toplu taşıma araçlarında denk gelirseniz vay halinize. Bu dar alanda istem dışı maruz kalınan yüksek volümlü müzik tahammül sınırlarınızı zorlayabilirdi.  

Vaveyla, vaveyla !!! 

Onların bu yaptığı; en büyük heyeti umumiye olan halkı rahatsız etmekten ve gerçek müzisyenlerin imajını zedelemekten başka bir işe yaramıyordu. Deyim yerindeyse mesleğin saygınlığa halel getiriyorlardı. 

Oysa sokak müzisyenliği bu değildi. 

Hakiki müzisyenler; sokağın nabzını tutabilen, metelikten ziyade niteliğe önem veren, güçlü vokali nizami repertuvarı olan, zoraki değil gönüllü dinleten, meşrebi mesleğine uygun nahif insanlardır. 

Bir de şu görülüp, duyulmama mevzusu var…  

Hep bir telaş içinde bir yerlere yetişme derdinde olanların önlerinden umarsızca geçip gitmeleri biraz can sıkıcı. 

Hâlbuki aynı şarkıyı bir salon konserinde dinleseler ciddi bir ücret ödemeleri gerek. Ama mekân sokak, bedeli ise ‘gönlünüzden ne koparsa’ durumu olunca yapılan işin de kıymetiharbiyesi pek olmuyordu maalesef.  

Her şeye rağmen; genci yaşlısı, kadını erkeği, popçusu rockçısı, yerlisi yabancısı ile sokak müzisyenleri hem göze hem kulağa hitap etmeyi başarıyorlardı. 

Cefası sefasından çok olsa da mutluydular. Özgür olmanın muhteşem güzelliğine, sevdikleri işi yapmanın benzersiz ayrıcalığına sahiptiler.  

Sokaklar onlarsız, onlar sokaksız düşünülemezdi… 

Tek yapmanız gereken, durup onların sesine kulak vermek… 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz