Şu An Neredeyiz? | Panik 5.Sayı

İnsanın içini kemirip duran memnuniyetsizliğin, yaşantımın her alanına girmişliğinin vermiş olduğu bir acizlikle ağırlaşan göz kapaklarımı açarken gözlerim tavana takılıp kalmıştı. Tıpkı çocukluğumun en mazmun yıllarında annemin seslenişini işitmeme rağmen uzun uzun tavana takılı kalan ve daha hiçbir anlam arayışı içinde olmadığım bir dünyayı anlamlandırmaya çalıştığım yıllar gibi. Annemin her sabah özenerek taktığı dantel yakalığımın içinden geçen kırmızı kurdele her sabah özenerek, severek çocuğunu okula uğurlayan ilgili bir anne profili çizmek için yeterliydi. Dantel bir yakaya sahip olmak küçük kız çocuklarının hayranlıkla baktığı çok değerli bir mücevheri üzerimde taşıyorum hissini veriyordu. Bunları anımsarken tekrar annemin sesiyle anımsamalarım kesildi. 

“Hadi kalk geç oldu.” Diyen anneme bakarak gülümseyip tamam sözcüğüyle güne uyandım.

 Küçük bir yolculuğun beni beklediğini bilen annem yine bir heyecan içinde gittiğim her yere kendinden bir şeyler eklemeyi çok severek bavulumu doldurup taşırdı. Hiç değişmemişti annem… Her yolculukta okulun ilk günkü heyecanını taşıyarak yolcu etti beni. Evin kapısından çıkarken anneme uzun uzun baktım yüz çizgileri daha çok belirginleşmişti ve zaman anneme de hükmünü sürmüştü. Hiç değişmeyecekmiş gibi duran annemin o sabah çok değiştiğini fark ettim. Değişmeyen tek şey bana her baktığında gülen gözleriydi. Anneme kocaman sarılıp evden ayrılmıştım. Apartmanın merdivenlerini ağır aksak inerken annemi düşünüyordum. Derin bir ah çekişle minibüs durağında buldum kendimi.Dalgınlığımın yoğunluğu adımlarımın hızını belirlemiş ve beklediğim minibüs önümde bitmiş ancak ben hala dalgınlığımın kıskancından sıyrılmamış, geçmişe olan özlemi dokumaya devam ediyordum. Evet, sorumluluk sahibi olmaya başladığım günden beri hep mutsuzdum geçmişe takılıp kalmalarım hep bundandı. Sorumluluk; hep her şeyin farkında olmak, insanları memnun etmek ve memnun etmeye çalışırken memnuniyetsiz olarak yaratılan bir ben ortaya çıkarmıştım. Geçmişi tırmalayıp durmanın vermiş olduğu yorgunluğu taşıyamıyordum ama her insan gibi ben de geçmişin yükünü sırtlamayı seviyordum.  Ama yükü ağırdı biliyordum.  İnsan zaten acıyı, tatlıyı, kederi sırtlamayı sevmez miydi? Ben de öyleydim.Nasıl bir tezat yaşam ki acıdan kaçar ama onu sırtımızda şımarık bir çocuk gibi taşımaktan da vazgeçemeyiz. Dolup taşan minibüsün içinde böyle uzun uzun düşünürken bir sesle irkildim.

“Şu an neredeyiz?”

Üzerime almadığım bu sualin cevabını verecek kişi ben değildim en azından öyle sanıyordum. Sonra tekrar aynı sesle irkildim: 

“ Pardon şu an neredeyiz?”

Yazın bütün sıcaklığını yüzüme yansıtan minibüs camına yasladığım başımı hafifçe çevirdim evet sualin cevabını verecek kişi bendim ve suali soran genç bir âmâydı.  Cevaplarken içim acıdı merhamet etmek bana mı kalmıştı şu âlemde belki hiç sormaya cesaret edemediğimiz o suali o gün bir âmâdan duymuştum. Ve anladım ki yaşama kör bakan bizleriz. 

SAHİ ŞU AN NEREDEYİZ?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz