Türkan İLDENİZ ile Gitmek ve Bekleyiş | Panik 10.Sayı

Önceki İçerikREHGÜZAR | Panik 10.Sayı
Sonraki İçerik| Panik 10.Sayı

   Hayat yaşamakla değil, beklemekle geçiyor çoğunlukla. Beklemek ise biriktirmektir hüzünleri, umutları ve arzuları. Gelecekte bozdurulmak üzere biriktirilen ihtiyat akçeleri misali biriktiririz tüm ihtiyaçları ve beklentileri. Bekleriz ta ki bekleyişimizin, beklediğimizi göremeyecek bir dağ kadar büyüdüğünü görene dek. Beklemekten yaşamaya sıra gelmemiştir henüz. Beklemek, ertelemektir de bazen. Yaşanması mümkün her şeyin bir sonraki zaman ve kişilere havale edilmesidir. Birilerinin veya bir şeylerin kapısında ne kadar süre beklediğimizi unutuncaya kadar bekleriz.

“Sayısını unuttuğum günlerce bekleyişten

Ben yorgunum rıhtım taşları yorgun

Art arda geçen gemiler durmuyor bu limanda

Duranlardan sen çıkmıyorsun.”

   Der Bekleyiş adlı şiirinde Türkan İldeniz. Yorgunluklar yaşamaktan değil de beklemekten, yaşayamamaktan kaynaklanır. Şair bu dizleriyle şahitlik eder beklemenin uzun ve sancılı sürecine. Şairler de vakanüvistir duygulara ve insanın iç dünyasına.  Türkan İldeniz 1956’da lise son sınıf öğrencisiyken bu zamana kadar yazmış olduğu şiirlerinden birini yayınlamaya karar vererek Varlık dergisine gitmiştir. İlk şiirini yayımlama serüvenini ise şöyle anlatır: “Varlık’a ilk defa şiir götürüşüm. Yaşar Nabi’nin ‘yayınlanamaz’ gerekçesiyle geri verişi. ‘Şunları, şunları okuyun’ öğütleri… Benim itirazlarıma gözlükleri ardına gizlenerek incecik, yarım ve iğneli gülüşü. O öfkeyle karlar altında dört kilometre yaya yürüyüşüm. Ve sonuç olarak dört defter dolusu şiirleri yakışım. Yeni bir yöntemle altı ay geceli ve gündüzlü şiir çalıştım, şiir yaşadım. Şiir benim için kaçınılmaz bir tutku olmuştu artık. Ve altı aylık çalışmamın ürünü olan şiiri okurken Yaşar Nabi’nin beğendiğini gösteren tebessümü. Ondan beri özellikle Varlık’ta süregelen şiir çalışmalarım. Başkaldırışlarım” (Makal 1972: 5).

   Edebiyat dünyasına attığı ilk adımda hayal kırıklığına uğrayan İldeniz, şiirlerinin “yayınlanamaz” olduğu cevabıyla karşılaşınca şiir üzerine çalışmaktan vazgeçmeyerek bu dizeleri bize kazandırmıştır.

Şiirleri, On üç, Varlık, Seçilmiş Hikayeler, Dost, Pazar Postası, Yelken, Yeni İnsan, Türk Dili, İnsancıl, Evrensel Kültür, Gerçek Sanat, Güzel Yazılar dergilerinde yayınlandı.

“her sahrada bir vaha bulursun mutlaka ama
bulunduğun her yer sana uzak…”

 Dizeleriyle şair insanın kendinden uzağa bile düşebildiğini kanıtlarcasına bu dizleri tarihe not düşüyordu. Bulduğumuzu düşündüğümüz şey, beklediğimiz şey midir? Biz eski biz miyiz? Beklerken biz eski biz olarak kalamayız. Bir şeylere kavuşmuş veya bir şeyleri bulmuş olsak da bu bizim beklediğimiz değildir. Bu yüzden bulunduğumuz yer bize her zaman uzak kalır.

   Türkan İldeniz, 1966’da Taşra Kızının Deliceleri ismini verdiği şiir kitabını yazın hayatına kazandırmıştır.

 “İldeniz’in Taşra Kızının Deliceleri baştanbaşa ‘çılgın mızrak yaşın’ şiirleriyle dolu. Okura da bir gençlik çağı havasını taşıyor. Yirmi yaşın delice günlerine sürüklüyor ister istemez. Günümüz kadın şairleri arasında ayrı bir havası, bir kişiliği var İldeniz’in. O ele geçmez ilk gençlik çağını ‘kurallar dışı’, çılgınlık yaşlarını sımsıcak duyuran bu şiirleri okumanızı öğütlerim”(Akbal, 1967: 88).

“Acının ve gecenin rengi siyah
diye yolları astarlama ömrüne
siyaha inat – kendi içinde değilse
nerde aradığın SABAH…”

   Kendi içinde aydınlığını taşımadıkça insan, karşılaştığı her sabaha karanlığını taşır insan. Her ışığı kırmanın bir yolunu bulur insan. Kendi içinde var olmayan şeyleri, dışarıda bulamazsın bulsan da telakki edemezsin bulduğunu. İçinde olmayan bir şey için ne kadar yolculuğa da çıksan, yol da kat etsen dışarıda, yolda bulamazsın. İçinde var olmayan bir şeyi dışarıda aramamak lazım.

“Ateşleri yak da öyle oku
Çünkü fenerini elinden alıyorlar
Diyojen’in.”

   Fenerini elinden alınıyorsa Diyojen’in, yeni yollar yeni ışıklar yaratmak gerek. Okumak ve bulabilmek için. Bulabildiğini anlamak ve yorumlamak için. Diyojen’in de çıktığı bir yolculuktur her gün. Her yol yolculuk bir arayış, her arayış bir yolculuktur.

“Var belki kaçmalarda o belirsiz
Kendine sürgün kılmak kendini
Okları uzaya salarak
Sonra
Aramak izdüşümlerini.”

   Kaçmak yolculukların sebebidir çoğunlukla. Kendine sürgündür insanoğlu. O sürgünde kendini keşfedebilmeli.

“Benim kadar hiç kimse
öyle ülke ülke dolaşıp…
Uzun da olsa yollar ne çıkar
sabrımı almışım yedeğime
Ne çıkar uzatsa anılar
ahtapot kollarını
Varsayıp her şeyi hiçbir şeye
Giderim doğacak günlere.”

   Her yolculukta sabrımızı heybemize alıp yeni yaşantılara dalarız. Anılar peşimizi bırakmaz. Ahtapot gibi sarar dört yanımızı. Her birimiz bizi dört bir yandan saran ahtapotumuzu cebimizde taşıdığımıza inanırım.    

Cebimizde taşıdığımız ahtapotumuz karada, denizde, havada ve her mevsimde yaşayabilen bize sarmaşık gibi sarılan bir canlıdır. Anılar, bugün yaşadığımız zamanla aramıza girer sürekli. Doymak bilmeyen bu canavara bugünümüzü ve yarınımızı yedirerek besleriz bu ahtapotu canavarı. Anılar, yeni ve güzel anılar biriktiremeyecek kadar üzerimize çullanır. Her yolculuk insanın kendi özünedir. Kendi özüne olmayan her yolculuktan arta kalan ise sadece sebepsiz ve anlamsız yorgunluklardır.

Kaynakça

Makal, Tahir Kutsi (1972). “Türkan İldeniz Şiir Benim İçin Kaçınılmaz Bir Tutkudur”. Son Havadis. 5. Akbal, Oktay (1967). Dost Kitaplar. İstanbul: Kitapçılık Ticaret Limited Şirketi Yayınları.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz