Mardin’in İlk Kadın Şoförü Ayhan Teyze | Panik 8.Sayı

Tarih 1930’un son çeyreğini gösteriyordu. Doğan on çocuktan yalnızca beşinin hayatta kalabildiği dönemlerdi. Çocuk ölümlerinin fakirlik ve hastalık sebebiyle engellenemediği yılların ortalarıydı. Onlarca Müslüman aileden biri daha, çocuğu olmuyor diye kendi caminde ettiği duayı bitişiğindeki kilisede de etmek için yürüyordu. Böyle görmüş böyle inanmışlardı. Çünkü inandıkları Allah birdi.

Komşu Feride Hanım “Çocukların doğup yaşamıyor, bizim kiliseden çocuk iste, duanı orada et” diye tembihliyordu Davut amcanın hanımını. Olur mu, diye çok düşünmeye gerek yoktu. Allah her yerde idi.

Dualar edilmiş, adaklar adanmıştı. Allah’tan ümit kesilir mi hiç? Davut amcanın hanımı Münire teyzenin de bir evladı olacaktı nihayet. Uzun yıllardan sonra Ayhan dünyaya gelecekti. 1939’da Mardin’in Şar mahallesinde gözlerini açtı. Ne kadar yaşayacağını bilen yoktu fakat Ayhan’ın uzun yıllar yaşayabilmesi için henüz tüm ritüeller yerine getirilmiş sayılmıyordu.

Bir başka Süryani komşusu “kilisede vaftiz edelim ki yaşayabilsin Ayhan” diyor, “Muradınıza erdiniz, dileğiniz burada ettiğiniz dua ile kabul oldu, Allah’a bir teşekkür yerine geçecektir vaftiz edişiniz” dediğinde, bu durum ne Davut amcaya ne de Münire teyzeye garip geliyordu.

Doğumunun sekizinci gününde kilisenin vaftiz teknesinde vaftiz edilmek üzere yola konuldu. Ayhan, vaftiz edilmiş bir Müslüman olarak hayata hiç bilmediği bir yerden tutunmaya başlamıştı artık. Doğumuyla başlayan sıkıntı, yaşamı boyunca devam edecekti. Garibanlık, ömrün her dönümüne pay edilmiş bir nimetmiş meğer. Doğumu ile başlayan garipliği başka türlü bir garipliğe evrilerek devam edecekti.

Ayhan Özel, Hacı Abdalgiller diye anılan ailenin biricik evladı, yirmi sene sonra 1959’da amca çocuğum dediği akrabasıyla dünya evine girecek ve türlü badireler atlatacaktı.  Hikâyenin bu kısmını ondan dinleyelim: “Biri erkek biri kız iki evladım oldu. Mutsuz giden evliliğimi sürdüremeyeceğimi anlayınca kısa süre sonra eşimden ayrıldım. Mardin’de yaşamaya devam ettim. Çok isteyenim vardı ama bir istediğim yoktu, sadece mutsuz olduğumu hatırlıyorum. Mutsuzluğuma şahit olan babam belki oyalanır derdimi unuturum diye ‘gel bizim araçlarla şoförlüğü öğren’ dedi. Heves etmiş çok heyecanlanmıştım. İlk kullandığım araç bir traktördü, direksiyona geçtiğim günü an be an hatırlarım, uçuyor gibiydim. Sevine sevine sürmüştüm. İlk uzun yolculuğumu Nusaybin’e yapmıştım. O günlerimi hiç unutamıyorum” derken gözyaşlarını tutamamıştı.

Kadim coğrafyamızın kadim şehri Mardin’in ilk kadın şoförüydü artık Ayhan Teyze. Antik Surur Garajı diye bilinen Surur Hanı’nda Tüfekçioğlu’na ait otobüs firmalarının sahibi olan varlıklı bir babanın o çok sevdiği kızıydı. O dönemde hiçbir kadının sahip olmadığı özgürlüğe sahipti. Eşten izinsiz ilçeden ilçeye gidilemiyorken o, şehirler ve ülkeler aşıyordu. Halk, aileye “neden şoförlük yapıyor utanmıyor musunuz” demeyi ihmal etmemişti tabii. Her türlü dedikoduya kulak asmamayı göze almış bir babanın evladıydı nihayetinde. Kimseler bir şey yapamazdı. “Ayhan’ıma yakışıyor şoförlük” demişti defalarca Davut amca. Otobüsleri Bağdat, Şam, Irak ve Beyrut’a seferler düzenlerken kontrol memuru gibi onlara eşlik etmesini istemişti kızından, yeni yerler görsün ki üzülmesin istiyordu.

Kontrol memurluğu ile başlayan serüven uzun yol şoförlüğüne kadar uzandı. Bir kadın şoförle Mezopotamya’dan Ortadoğu’ya gidiş gelişlerin yapıldığı bu seferler pek alışık olunmayan durumdu. Ayhan Teyze’nin resmiyette geçerli bir ehliyeti yoktu. Fakat babası tanınan ve sevilen biri olduğu için gittiği her yerde ehliyetinin olmayışına göz yumuluyordu. Bu gidiş gelişler yıllar boyunca sürdü. Irak’a, Şam’a, Beyrut’a, Suriye’ye Mekke ve Medine’ye kadar gitmişti. Günün birinde bir kaza geçirdi. Ve bu kaza uzun yol şoförlüğü serüveninin bitiş sebebi olmuştu.

Boşanmıştı ve çok isteyeni vardı. Güzeldi, tanınmış bir ailenin kızıydı. Eski eşiyle akraba oldukları için boşanma sebepleri ulu orta konuşulur ve bir Mardinli ile evlenirsem yine mutsuz olurum düşüncesiyle gelen tüm teklifleri reddediyordu. Yaşadığı sıkıntıların üzerine babasının vefatı da eklenip maddi açıdan sıkıntılara düşünce çareyi İstanbul’a gitmekte bulmuştu. İstanbul’a gidecek ve yirmi yılı bulacak bir evliliğe imza atacaktı. Eşi, Karadenizli kendi gibi bir evlilik yapmış ve eşinden ayrılmıştı. Aynı kaderi paylaştıkları bu yol arkadaşını da yirmi yıl sonra kaybedecekti. Garibanlık, ömrün her dönümüne pay edilmiş bir nimetti ya hani. Hayat ona paylarını “kaybedişler tabağında” sunuyordu.

Hayattaydı ve yaşıyordu. Ama “yaşadım sayamam” demiş gibiydi.  İstanbul’da iki göz bir odada konu komşunun yardımlarıyla hayata tutunuyor şimdi. Mardin’e son gelişini şu sözlerle anlatmıştı: “Ciğerlerim açıldı, dünyalar benim oldu. İstanbul’da hiç yürüyemiyorken bakın burada nasıl yürüyorum, ağrım falan kalmadı. Şimdi canımı alsalar da bu mutlulukla öleyim istiyorum.”

Ayhan Teyze’nin hayatından heybemize ne düşer bilmiyorum ama ben iki isme teşekkür etmeden bitirmek istemiyorum. Onu tanıdığı günden beri hiçbir desteği esirgemeyen Mardin’in Geleneksel El Sanatkarları Usta Eğiticisi Metin Ezilmez ağabeyimize, Mardin’in her yüzünü tanıyan ve bizlere onları anlatan, yol gösteren kıymetli Yönetmenimiz Haydar Demirtaş’a sonsuz teşekkürler, hürmetler.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz